500 lü yıllarda, orta asya ve dolaylarından türk boyları, gruplar halinde mezopotamya, horasan, fırat, dicle, nil, filistin gibi bölgelere inmeye başlamıştı.bu bölgelere gelen öncüler, geldikleri topraklara, ulaştıkları yerlerin verimliliğini, sulaklığını, ticaretinin canlılığını vs.sini anlatmış, bilgilendirmiş ve göçlerin yolunu açmıştı. zaten o dönemlerde, yine aynı bölgelerle ticaret yapan arap kavimleri de orta asyadan gelen ama henüz adını koyamadıkları sarı yüzlü hafif çekik gözlü insanlarla karşılaşmaktaydı.bu durum devam ettikçe, isim koymadan o insanlara karşı bir karşı duruş başlamıştı. rekabet, sınırlı ürününün ve verimliliğin paylaşılamaması ve bir de üstüne orta asyadan gelenlerin daha savaşçı ve modern silahlarla donanmış olması bu durumda etkilidir.hz. muhammed, bu duruma tepki duyan bir iklimde büyümüş ve bilinci bu şekilde oluşmuştu. o nedenledir ki bir büyük arap coğrafyasını oralardan gelen rakiplere karşı birleştirmek gerekiyordu. bu amaçla söylenmiş sözlerdendir.o dönemde, hz. muhammed de yarattığı dinin bu kadar etki
li olacağını ve kendi ırkını (arapları) da aşarak diğer kavimlere yayılacağını elbette öngörememişti.öngörseydi daha evrensel temalara yer verirdi. gerçi o dönemde evrensel bir biçime yönelmek mümkün değildi.buna ihtiyaç da yoktu.burda türklere karşı özel bir düşmanlıktan çok, rakip olabilecek bir nüfusa karşı birlik oluşturma çabası ve öngörüsü bulunmaktadır.