18 yaşındayım. benimle aynı yaşta olan belki 1 milyon insan vardır. hiçbirinin benim kadar yorulduğunu zannetmiyorum. bedenen bir yorulma değil bu. zihnen yoruldum. aynaya baktığımda karşımda 20 li yaşlarda birini görüyorum fakat gözlerimi kapattığımda yürümeye takadi kalmamış artık ölüme gün sayan biri gibi hissediyorum. bu hislerimin sebebi işte bu hayalin çok uzakta olduğu gerçeğini bilmemdendir.
her konuda kutuplaşmışız. ortalarda dolaşan, bir tarafa çekildiğini hissettiğinde kendini dengelemeyi bilen insan sayısı bir stadı doldurmayacak kadar az. nedir bu kavga? nedir bu bir tarafı tutma hevesi? nedir bu milleti kışkırtma hevesi? nedir bu iktidar hırsı?
her konuda kavga içerisindeyiz. bir ülke daha yoktur ki bizim gibi her olayda birbirine küfürler, hakaretler etsin; kavga çıkarsın. atatürkten bahsediyoruz kavga çıkıyor, osmanlıdan bahsediyoruz kavga çıkıyor, futbol takımlarından bahsediyoruz kavga çıkıyor, dinden bahsediyoruz kavga çıkıyor, tarihten bahsediyoruz kavga çıkıyor, hükumetten bahsediyoruz kavga çıkıyor, hoşgörüden bahsederken bile kavga çıkıyor.
kavgalar, küfürler, hakaretler, tahammülsüzlükler, hayasızlıklar, ahlaksızlıklar, bilgisizlikler, sabırsızlıklar ülkenin makus talihi haline gelmiş durumda.
yetmedi mi yüzyıllarca birbirimizi yediğimiz?
eskilerden bahsederiz. gerici derler ama gerçekten eskilerin bir adabı vardı. bu kutuplaşmanın temel sebeplerinden biri olarak ben adabın kalmamasını görüyorum. her şeyin ama her şeyin bir usulü erkanı vardı. biri ibadet mi edecekti? bunun bir adabı vardı. inanmayacak mı? adabı vardı. farklı görüşleri mi savunacaktı? bunun bir adabı vardı. kendini bulunduğu cinse ait hissetmeyecek miydi? adabıyla yaşardı.
adap, racon, usul, erkan her ne derseniz deyin. bunlar bizi toplumsal olarak bir tutan, diri tutan kurallardı ne yazık ki yazılı değildi. bir heves uğruna ne kadar değerimiz varsa hepsini söküp atmışız kalplerden. sonunda da henüz 18 yılda yorulan bıkan insanlar yetiştirmişiz.