Ateistler ile ilgili bu genel yaklaşımı yapabilmeyi mümkün kılan sosyolojik ve psikolojik argümanlar nelerdir? sorusunu yöneltip, daha ilk başta önermenin anlamsızlığını vurgulamak mümkün olsada, bu anlamsızlaştırmayı daha başka bir tarzda ele alıp ateistlerin antisi bir pozisyondaki sanal tanrı kuklalarının ateistleri dahil ettikleri genelmemenin içine kendilerini dahil edebilme çabasını adam akıllı bir kavrayış ile mümkünleştirmek mümkün( de facto olmayan bir mümkünlük içinde elbette)
Tanrı ile insan arasında yapılan bir sözleşme olarak tarif edebileceğimiz ''ahlak'' günümüz dünyasında tüm etkinlikler alanını yitirmiş bir durumdadır, bir sözleşme olarak tanımladağımız ahlakın temel normlarına uymak tanrının cennetinde yaşayabilmenin tek yoludur, tanrı sana kurallar koymuştur, bu kurallara uyarsan tinsel alanda huzurlu bir süreç seni bekliyor, yok eğer bu normlara uymazsan tinsel alanda acı dolu bir süreç seni bekliyor. ister müslümanlık olsun ister hristiyan düşüncesi olsun tanrı ile insan arasındaki temel kabül bu şekildedir. hristiyanlıkta insan dünyaya geldiğinde kötü olarak doğar, daha sonra iyi olabilme şansına erişir, müslümanlıktaysa insan iyi olarak doğar, daha sonra dünyasal normlar insanı kötü yapar. müslümanlık anlayışında bu dünya bizim değil, burada zalimler egemen, bırakalım onlar sömürsünler dünyayı, biz öteki dünyada rahat edeceğiz şeklindeki kaderci düşünce anlayışı hakimdir, hristiyanlıktaysa skolastik dönem hristiyanlık anlayışı tamamen iflas etmiş, patristik dönemle başlayan doğaya hükmetme, doğanın efendisi olabilme düşüncesi ortaya çıkmıştır, ilerki zamanlardaysa descartes ile birlikte bu düşünce günümüz kapitalist anlayışının temel doktrini halini almıştır , tanrı insanı bir defada yaratmış ve onu dünyaya salmıştır, bu noktadan itibaren tanrı insanlara sırtını dönmüştür, insan bu andan itibaren artık ne yapacaksa kendisi için yapmak zorundadır, tanrı gerekli olan ahlaki irade ve kıstasları insana yüklemiştir, kişi bu kıstaslarla iş görür. müslümanlıktaysa bir türlü kurtulunamayan bir tanrı belası vardır, tanrı biz wc deyken bile bizimledir, hatta bazen peçete bile uzarır bizlere, bu kadar iç içedir insanla, bu birey olabilmeyi mümkünsüzleştiren ilk aşamadır, çünkü bir korku denetleyicinin her an bizimle olduğu düşüncesi sanrılar paranoyasını ortaya çıkarır, bu paranoyanın olduğu bir düşünce sisteminde birey düşüncesi ortaya çıkmaz değil çıkamaz.zaten müslümanlık anlayışında birey kavramı yoktur, kul kavramı vardır, her zaman tanrı tarafından denetlendiğini düşünen, bu denetlenmenin bilincinde olarak yanlış yapmama çabasındaki kul vardır, bu kulun hiçbir zaman aşamayacağı bir ''iyi'' problemi vardır; yani birşey iyi olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir, yoksa tanrı tarafından emredildiği için mi iyidir?
bu paradoks islamdaki kul anlayışının içinden çıkamadığı bir paradokstur, netliği belli olmayan bir iyi anlayışının gölgesindeki kul kendi iyi kavramını üretir, örnek vermek gerekirse islam cihadı adına direndiğini iddia eden oluşumların insanların kafalarını kesmeleri onlar açısından bir allah emridir, yaptıkları eylem iyidir, yada 3 kadın ile evlenebilme erdemli bir davranıştır, muhammedin 9 yaşındaki kızı becermesi anlayışla karşılanabilir iyi bir tutumdur-günümüz anlayışında bunun adına sübyancılık densede farketmez, bunu yaparsan cehennemliksin-, kuran kurslarında küçük çocukları taciz eden hocalar, sivasta, maraşta insanları din adına katleden yobazlar ve faşistler, tarikat liderlerinin ziklerini-tassaklarını öpen müridler... örnekleri çoğaltmak mümkündür, fakat bu bile bu yoz paradigmanın özünü ortaya koymaya yetmektedir, şimdi çoğu tanrı kuklası bunların bizim dinimizle ilgisi yok diyeceklerdir, e be tosunum onla sizin ilginiz yok bunla sizin ilginiz yok, bunu senin peygamberin yapmış, bunu senin cami hocaların yapmış, bunu senin din bezirganların yapmış... senin iyi kavramın ne peki tosun, peygamberinin iyisi mutlak bir iyi mi?, yada diğerlerinin...müslümanların kutsal toprakları olarak kabul edilen suudi arabistan bugün sübyancılıkla çalkalanan bir ülke halini almışken, din adına her boku yiyip bu tanrının emridir şiarıyla dolaşan insanlar varken, senin doğrun nedir tosunum, yok mu sizlerin ortak bir iyisi? yook, çünkü birey değilsiniz. bu tanrı düşüncesi öyle başa bela bir olay ki-özellikle müslümanlıkta- insanı ahlaklı olayım derken tam bir ahlaksızlık makinesi haline dönüştürebiliyor. önce suya tapın, sonra ateşe, sonra güneşe, ineğe, ve şimdide bu şekilde tasarlanan bir tanrı düşüncesine, zaman tüm tapınımları nasıl tarihin kirli çöplüğüne attıysa tanrıyıda o çöplüğe atacak.
peki ya ateist ne yapar, ateist kolaycı değildir, maneviyata ihliyacı olduğu an tanrıya sığınmaz, insani sermayenin değerlerine sığınır, insana inanır, dogmaların etkisi altında kalmaz, ateist için kabede, tanrıda insandır, insandan korkmaz, sadece saygı duyar, bu yüzden birey olabilme şansına sahiptir. tanrı ve din adına katledecek düşmanı yoktur, ne yapacaksa insanlık düşüncesi için yapar, onun korkuları bir inananın korkularından daha yücedir. evrenin bu mükemmeliğini en son bağlayacağı şey tanrıdır, ki tanrıya biçilen yüceliğin evreni bu hale sokabilmek konusunda yetersiz kalacağını bilir. ve bilir ki yapılabilecek en saçma tartışma inanmayan bir insana tanrı düşüncesini aşılamaya çalışmaktır, yada inanan bir insanı tanrı düşüncesinden saptırmaya çalışmak.
ne ararsan kendinde ara
kudüste, mekkede, hacda değil...
ateist kendi içindeki gömüyü arar ve evrensel iyinin ne anlama geldiğini bilir, zira onun dini normları yoktur, insanlık normları vardır. din insanı araç olarak görüp araçlaştırma etrkinliğinden ibaretken, ateizm insanı amaç olarak görüp amaçlandırma etkinliğidir.
tehdit editi: beni izlemekten vazgeç, sevişirken, sıçarken, yemek yerken yanıbaşımda dolanma_(tanrıya öğütler- rabb yayınları)