somut verileri tartışırken gene somut tahlillere göre konuşmak adettendir. en azından alışalagelmiş tartışma ortamı başından beri böyle olmuştur. buna karşılık çocukça olan " ne dersen boş ben kendi bildiğimi yaparım" şeklinde bir tartışma yürütmek imkansızdır. o halde kendileri gibi davranarak maddenin asla yıkılmayacak tek gerçeklik olduğunu söyleyip geçip gidelim. nasıl olsa ispat etmeleri imkansız. hem ayrıca madem algılar dünyasında yaşıyoruz, idealizmin ulaşmış olduğu bilgilerin gerçekliğine nasıl bu kadar emin oluyorsunuz? gerçekliğin yanılsaması olduğunu iddia eden bir bilgi kendisini kandırmaktan başka ne yapabilir? hiç kaçmayalım, bal gibi ispat etme yarışı içerisindesiniz. eğer ispata oynuyorsanızi gerçekliğe de oynayacaksınız demektir. gerçeklik ise idealizmin gerçekliği kabul etmiyor. işte somut olan budur.
her düzende kendini gösteren klasik felsefenin de, onun darkafalılığını da pratik çökermetmiştir. kendinden emin olduğunu sanan bu darkafalı, ufuksuz ve dogmatik görüşler yığını pratiğin karşısında aciz bir şekilde kalmıştır. kendilerine olan o eminleri ise bu sürecin sonunda doğal olarak yitirilmiştir. şimdi artık inkar zamanı. bu inkarın karşısında ise doğal olarak gerçekliğin o sert, soğuk ama beton gibi yüzü duruyor. çelik gibi yıkılması zor, aşılması imkansız olan gerçeklik.
elbette tek başına materyalist olduğunu iddia edenler bir acizlik içerisinde bilincin iradiliğini yani özgürlüğünü reddetmişlerdi. onlara göre dünya mekanik verilerin sonucuydu.18.yy'ın mekanik materyalizmi kendini bu şekilde adlandırıyordu. elbette insan ilişkileri açısından gereksiz bir düşünce biçimiydi 18.yy klasik materyalist anlayışı. fakat doğa bilimleri için diyalektik kavramının gücünün görülmesinden sonra materyalist dünya görüşüne yeni kapılar açılmıştı. artık tez-antitez-sentez üçlüsünden yola çıkmak gerekiyordu.
bir idealist için bile diyalektiği reddetmek neredeyse imkansız. en azından ortaçağın skolastik ve köhnemiş düşüncesi içindekiler dışında kalanlar en azından diyalektiğin "karşıtların birliği" ve " maddenin hareketinin nesnel tanımları" kavramlarını göz ardı edemeyecek duruma geldiler. bu utangaç yaklaşımı ise materyalizm yıkıp geçmiş bulunuyor.
tekrarlıyoruz, elma örneğini artık tekrarlamak istemiyoruz. eğer idealist görüştekiler çocuksu tavırlarından sıyrılıp gerçekliğin aydınlık ortamlarına gelmek istiyorlarsa şu kendinden gereksiz bir şekilde emin tavırlarını bırakmaları gerekir. çünkü yaptıkları tek şey kulaklarını kapatıp "ben dinlemiyorum" demek oluyor. yok hayır eğer bir sis bulutunun arkasına saklanmak ve onun toplumsal meşruiyet kanallarını kullanmak istiyorlarsa demogoji dünyasında başarılar diliyoruz.
soru çok basit: tüm algı dünyanız varken orada bulunan bir cismi, algı dünyamız kapatıldığında orada olduğunu algılıyamıyorsak o cismin orada olmadığını nasıl ispat edersiniz? biz cevabı peşin bir şekilde verelim, edemezsiniz. tüm denemeleriniz de gerçeklik siz olmanızda var olacak.
bu arada olayı din alanına sıkıştıracaksak tartışmayı kapamakta fayda var. dediğimiz gibi sis perdelerinin toplumsal meşruiyet alanlarını kullanmak gerçekliği değiştirmez ancak tartışmayı gereksiz noktalara taşır. ama illa zorlanacaksa konu o taraflara çekilmeye verilecek cevaplar siyasal hayata kayacaktır. ayrıca kaldı ki semavi dinler öncesindeki materyalistlerin 18.yy'a kadar geldikleri şablonun idealistlerden bir farkı yok özünde. iradi bilincin maddeden ayrı tutulması ile iradi bilincin yok sayılması gene aynı noktaya çıkacaktır. yani birbirinden çok korkan iki düşman ortak payda da buluşarak efsaneleri son bulacak.
biz son dediğimizi yapmayalım. 11. teze geri dönelim ve felsefenin gerçek amacından bahsedelim: " filozoflar dünyayı şimdiye kadar yorumlamaya çalıştılar, oysa sorun onu değiştirmektir." işte asıl bakış açısı budur.