günümüzde değişen sol

entry9 galeri
    5.
  1. değişimi ülke ülke açıklamak gerekirse;

    ingiltere'deki işçi partisi:

    tony blair ile sosyalizm'den bihayli uzaklaşmış, sendikalara bile mesafeyle yaklaşır olmuştur. hatta öyle ki, margareth tathcer tarafından; ''Muhtemelen Hugh Gaitskell'den beri en müthiş işçi Partisi lideri. Onların ön saflarında çok sosyalist görüyorum ama Bay Blair bunlardan biri değil. Gerçekten değiştiğine inanıyorum.'' şeklinde methiyeler düzülmüştür kendilerine. önümüzdeki seçimlerde dibi görmesi kuvvetle muhhtemel.

    fransa'da sosyalist parti:

    fransa'da ki göçmen sorununa yaklaşımı ve artan yabancı düşmanlığı ile birlikte burdan bakıldığında halk desteğinin epey gerilediğini söyleyebiliriz. eski lideri Lionel Jospin'in bu konuda ilginç bir beyanatı var; ''ben sosyalistim ama ülkem için düşündüğüm program sosyalist bir program değil''. son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dibe vurmakla birlikte halk tarafından en güvenilmeyen parti konumundadırlar.

    birleşik amerika'da demokrat parti:

    solun en sağı olarak nitelendirilebilir. nispeten sol politikalarla benzer söylemler ortaya atsa da amerika'nın içyapısının tamamen vahşi kapitalizm ve emperyalizm üzerine kurulu olmasından dış politikada gene liberalist/emperyalist bir yaklaşımı vardır. 11 eylül saldırıları ile gelişen milliyetçilik dalgası ve din karşıtlığı ve de hemen öncesi bill clinton'un amerikan basını tarafından ortam maymunu yapılmasıyla düşüşe geçtiler.

    almanya'daki alman sosyal demokrat parti, bilinen adıyla yeşiller:

    gene fransa'daki sosyalist partiyle benzerlik gösterir gerileme ve değişim süreci. son zamanlarda hortlayan neo-nazi dalgalanması ve en önemli kolu türk düşmanlığı olarak gelişen yabancı ve islamiyet düşmanlığı ve merkez sağın da buna gözyummasıyla oldukça gerilemiş durumda. şu sıralarda angela marcel'in önderliğinde merkez sağ parti iktidarıyla koalisyona gitmiş durumdalar.

    türkiye'de chp başta olmak üzere dsp, ödp, dtp, ip:

    türkiye'de fraksiyonlar biraz daha çeşitli, daha doğrusu türkiye'de yaşamanın avantajından olsa gerek çeşitlemeleri daha iyi gözlemliyor insan.

    değişen solun en önemli kanadı chp, dsp ve ip'nin önderliğinde ulusal sol diyebiliriz. solu sınıf mücadelesinden ziyade bütünlük içinde değerlendirmeye çalışan ve milli demokratik devrim düşüncesini benimseyen bu görüşün temel amacı burjuvaziyi de arkaya alma çabası olarak değerlendirilmekte nazarımda. chp ve dsp'nin kendini bir türlü yenileyememesi, özellikle chp'nin oy kaygısı ile birlikte gelen sağ açılımları, solu üst tabakanın siyaseti görmek gibi elitist yaklaşımlar, iktidarlara karşı alternatif çözümler üretememesi, kendi iç hesaplaşmaları, ekonomik olarak dsp'de gördüğümüz gibi liberal politikalarda pek bir değişikliğe gidilmemesi gibi nedenlerden ülke genelinde gerilemiştir. bunun en büyük kanıtı da 2007 seçimlerinde sağ seçmeni kazanacağım derken chp'nin eldeki sol seçmeni de kaybetmesi diyebiliriz. ip ve dergi bazında türk solu ise kanımca direk sağın soludur*. savunulan katı devletçilik görüşü, gene mdd çizgisi ve kizıl elma koalisyonu gibi stalinist-sağ kemalist-faşist aralıklarda tutumları ile hem sağ hem de sol tarafından dışlanan yegane oluşum.

    ödp ise gene avrupa'daki adaşları gibi sosyal demokrasi sloganıyla yola çıkan bir parti, ılımlı, liberalizm ile birlikte bir solun olabileceğini savunmakta. (bkz: güleryüzlü sosyalizm) ulusal sol'dan temel ayrımı ise milliyetçilik yanlarının olmaması. ancak kürt tarafında dtp'nin, türk tarafında da chp'nin baskınlığı içinde pek varlık gösterememekteler. nitekim ufuk uras'ın dtp'nin desteği olmasaydı meclise giremeyeceğini az çok hepimiz biliyoruz.

    dtp ise chp ile hatta zaman zaman ip ile taban tabana uyuşan bir sol çizgide, gene liberal ekonomi konusuna hiç değinmemekle birlikte chp'den tek farkı seçmen tabanı.

    solun bu değişiminin *en büyük nedeni rusya'daki sosyalist pratiğin bir faciaya dönüşmesi ve zihinlerde bıraktığı tahribattır. proleterya diktatörlüğü'nün bürokrasi diktatörlüğüne dönüşmesi (bkz: politbüro) ve tek adam kültünü yaratması (bkz: leninizm), ekonomide tek ülkede sosyalizmin olabileceği iddiasıyla gelen sürekli ve büyük devrimin kesilmesi ve akabinde devlet kapitalizmi'ne geçiş (bkz: stalinzm), stalin'in rusya'da sosyalizm'i oturtması uğruna hitler ve franco ile işbirliğine gitmesi, batı ile anlaşmaya giderek sosyalist oluşumlara yardımı kesmesi, sovyetler içinde gelişen ve lenin'in geç farkına varabildiği rus milliyetçiliği yani sol içindeki sağ sapma ve bunla birlikte görece kanıt olarak enternasyonel marşın terkedilmesi, kapitalizmle mücadele için devlet kapitalizmi'ne geçişle birlikte doğan baskıcı ve özgürlüklerin kısıtlandığı, halkların açlıktan kırıldığı herşey devlet için anlayışı, sovyetlerin kendini dış dünya'ya kapatan ve gene devlet kapitalizmi ile birlikte gelen demir perde uygulaması kapitalizmin de ekmeğine tereyağı sürmüş, insanların soldan uzaklaşmasına büyük katkılar sağlamıştır. batı'nın da şişirmesi vardır elbette bu konuda, ancak tüm suçu onlara yükleyip hiçbirşey olmamış gibi davranmak, geçmişle yüzleşmekten kaçınmak yanlıştır. necip fazıl'ın sözünden uyarlayarak özetlersek; ''marx işçi diktatörlüğü dedi, bunu birtek lenin'le stalin anladı, onlar da yanlış anladı, gitti bürokrasi diktatörlüğü kuruldu.''

    bugün baktığımızda sol hala stalinzm'le bir tutuluyor buna göre seviliyor ya da uzak duruluyor, leninist teorilere dahi alternatif getirilemiyor, değişen dünya'yla birlikte kitlelere sosyalizmin ve komünizmin ne olup ne olmadığı anlatılamıyor, rusya'nın uyguladığı enternasyonel sosyalizm'in sapıp teslimiyetçi yapıya dönüşmesi yüzünden sol görüşlerde enternasyonelizm'i bir teslimiyetçilik olarak görüyor -örneğin türk solu'nun enternasyonel sosyalizm'i komprador sol olarak görmesi-, bir nevi kapitalizm'in savunduğu mülkiyet hakkı savından yola çıkıp bunu revize ederek milliyet hakkına dönüştürüyor. gene eta ve pkk'nın da çıkışında olduğu gibi ilk olarak jean jacques rousseau'nun ortaya attığı ve mao'nun yaydığı halkların kendi kaderini tayyin hakkı savıyla birlikte etnik/bölgesel milliyetçiliğin sola karışması da bir başka kavram karmaşasına yol açmakta.

    lakin tüm bunlara ve erken gazla gelen sosyalist pratiğin tüm sapıtmalarına rağmen benim hala birşeylerin değişmesine dair umudum var. çünkü marx'ın, nostradamus gibi ortaya attığı kehanetler bir bir gerçekleşmekte, özellikle kapitalizmin kendi yarattığı ve ucu ona dönmek üzere olan -hatta bazı noktalarda dönmüş olan- internet gibi bir kitle iletişim aracıyla birlikte artık bilinçlenme, bilgiye ulaşma çok daha kolay hale geldi -elbette tonlarca bilgi kirliliğiyle birlikte-. komünizm ve anarşizm geçmişten ders alarak ve üzerindeki ölü toprağını atarak, günü yakalayıp halkla bütünleşerek elbet ki vahşi kapitalizmi ve emperyalizmi yıkacaktır. fakat bunun zamanını vermek depremin zamanını vermekle eş değer, 10 dakika sonra da olabilir, 100 yıl sonra da. bilinen şey ise tıpkı deprem gibi devrimin de kaçınılmazlığı. (bkz: tarihsel materyalizm) gene de yanlış anlaşılmalara karşı belirtmek gerekir ki 'nasıl olsa devrim olacak' diyerek kıçı yayıp oturulmamalı, 'lüküs hayat oh ne rahat' denmemeli (bkz: antonio gramsci), kapitalizm zayıfladığında onu kesin biçimde öldürmezse insanoğlu daha da güçlenecektir. (bkz: bizi öldürmeyen şey güçlendirir)
    1 ...