arabası olmayan erkek

entry123 galeri
    62.
  1. Ömrüm boyunca arabalara bir merakım olmadı. Çocukluğumda bağda bahçede bıyıkları yeni terleyen akranlarım ilk başta traktörle bu işe merak sardılar. Konu komşunun veya babalarının traktörleri ayçiçeği tarlalarında özellikle sonbahar aylarında çocuklara araziler boşken verilirdi. Bizim komşunun büyük oğulları beni sevdiklerinden defalarca sürmemi istediler ama yapamadım. Nedense o koltuğa oturup direksiyon başına geçip bir makinayı kontrol edebileceğimi düşünemedim. Korktum. Zaten bir keresinde kız kardeşim ani bir manevra yapan traktörün devrilen römorkunun altında kalmıştı. Zar zor çıkarılmıştı. Allah'tan burnu bile kanamamıştı ama kızmıştım. Hatayı insanlar yapsa da bu makinalara pek güvenemiyordum.

    Yaşıtlarımla birlikte büyüdük. Kimisi elalemin traktörlerini sürmeyi bırakıp hasat zamanı babalarının traktör şoförü oldu, kimisi yettiği kadar kendisine bir motorsiklet aldı, zengin kimisi ise traktörden otomobile terfi etti. Bense en iptidai fakat en güzel ulaşım aracında, bisiklette, sebatkâr oldum. Babam 12 yaşımdayken, "büyüdüğün zaman da binersin" diye, "olgun", klasik bisan modeli bir bisiklet aldı. Motorlu hiçbir şeyi sürmeyi öğrenememiş olsam da bisikleti sürmeyi oradan buradan öğrenmiştim. Korkulacak bir şey yoktu çünkü. Pedalı çevirirsen gidiyor, kompleks hiçbir mekanizması yok, üstüne üstlük korkutucu sesler çıkarmaktan da alabildiğine uzak. Babam bisikleti alıp bana verince "çok fazla kişiyle binmeyin, bozulur" diye tembihlemişti ama dinleyen kim! Bisikleti alıp köyün yoluna döner dönmez 4 arkadaşım koşuştular. Maksimum 3 kişi alacak bisiklete 5 kişi binmiştik. Bisikleti benden 3 yaş büyük, babasının arabasını kaçırma anılarıyla meşhur olan arkadaş sürüyordu. Arka seleye ben, direksiyona bir arkadaş, direksiyon ile koltuk arasındaki boşluğa ise başka bir arkadaş oturmuştu. Diğer arkadaş ise bisikleti süren arkadaşın sırtına çıkmıştı. Bisikleti alalı yarım saat olmadan babamın sözü kaybolmuştu. Sağa sola yalpalaya yalpalaya giderken malum son gelip çatmış bisiklet devrilmiş, yara bere içinde kalmıştık. O olay ders oldu. Babamın sözünü havadan topladım tekrar yürürlüğe koydum. Sonra keyfine hiçkimse ile bisiklete eziyet edecek çoğunlukta binmedik.

    Liseye geçip başka bir şehre göçünce bisiklete binemez oldum. Yollar çok kalabalık, şoförler çok dikkatsizdi. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Yaklaşık 3 kilometre mesafe bulunan liseyle evimiz arasında dört sene boyunca dolmuşa bir elin parmaklarının sayısından fazla binmedim. Bana "aptal" diyen çok oldu, pek aldırış etmedim. Sabahleyin ortalıkta gürültü patırdı asgari seviyedeyken çınar ağaçlarının altından yürümenin keyfini sürmek istemeyen insanlar akıllıysa evet ben akıllı değildim.

    Lisenin son senesi 18 yaş furyasından ötürü bir çok arkadaşım heves edip ehliyet almaya başladı. Şirketin evin önünde duran her zaman kullanabileceğim 2 tane aracı vardı ama ben 4 sene boyunca birinin direksiyonuna bile geçemedim. Bazı haftasonları şoförle birlikte eski bir mitsubişiye mal yükleyip dağıtıma çıkardık. Benim yaptığım pek bir şey olmazdı. Şoförün yanındaki koltukta oturup izlerdim. Şoför -adını unuttum o abinin- bana defalarca aynı soruyu sordu: "ehliyet almayacak mısın?" Ben de defalarca ona aynı cevabı vefdim: "düşünmüyorum".

    Gel zaman git zaman yollar uzadı. Çok garip insanlarla karşılaşıyorduk. Bazen babamla da iş için etrafa giderdim. Hep dikkat ederdim şoför olan kimse etrafı yanında oturan kadar asla izleyemiyordu. Galiba beni araba sürmekten asıl soğutan bu oldu. Mesela ağaçlık bir alanın yanından geçerken gözüm ağaçların altında dikkatimi çeken bir şeye çarpmışsa ben onda takılır kalırdım. Bazen babama ve diğer şoföre böyle şeyleri göstermeye çalıştım. Ne bileyim bu garip bir manzara, ilginç bir figür, silinmeye yüz tutmuş bir iz olabiliyordu. Gösteriyordum ve şöyle bir bakıp başlarını çeviriyorlardı. Sonra sustum ve söylememem gerektiğini anladım.

    Şimdi bakıyorum evet bazen gerçekten araba süren birine insanların ihtiyacı oluyor. iş çıkıyor, Araba oluyor ama süremiyorum. Kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım hepsi "ehliyetlendi" ama ben henüz bu konuda emin olamıyorum.

    Bugün de üniversiteden bir dostum ziyarete geldi. "Gel arabayla alacağım" dedi. Gittim. Babasının iş arabasını almıştı, eski model Kasalı bir hundai... ilçenin bir hayli dışına çıkıp bir tepenin kenarına gölgeye arabayı çektik. iki sigara tellendirdik. Galiba bugün ilk defa çok ağır bir araba sürme isteğiyle doldum. Aslında araba sürmekten ziyade kendime ait bir arabamın olması hayaliyle heyecanlandım. Düşünüyorum da şu gürültü patırdıdan uzaklaşabilecek bir yetenek ve uzaklaştırabilecek bir araç olsa hiç fena olmazdı.

    Sonuç olarak diyeceğim şudur ki araba sürmemenin övünülecek bir tarafı pek yok. Eğer fırsatınız varsa öğrenin ama şunu da unutmayın araba sürmenin de pek övünülecek bir tarafı yok. Yaşasın direksiyonları özgür bisikletler! Yaşasın insanın sıkıntısını dağıtan bütün adımlar! Yaşasın koştukça daha hızlı atan kalplerimiz!
    7 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük