şehrin ortasında bir park, karlardan bembeyaz olmuş, gece ayın ve yıldızların parlaklığını yansıtan, bir köşesinde sevgililerin kar topu oynayıp cilveleştiği bir park. ama sadece aydınlık kesimi bu kadar güzel görünüyor parkın. bir de karanlıkta kalan kısmı... ağaçlardan gökyüzün kapandığı, sessiz kısmı. bir adam yürüyor orda yalnız başına, bir eli cebinde... uzun paltosu nerdeyse yeri silecek şekilde.. yakası hakim yaka kafasında bir bere, dudağında bir hüzün şarkısı. kalbinde aşkının acısı, bir elinde ise yarısı tükenmiş bir dal sigarası. boynu bükük, hiç bir yana bakamıyor. tıpkı önceki kışlarda da yaptığı gibi gene o parkta yürüyor kar yağdığında.. gene yalnız başına. gene karanlık olan kısmında. yoldan tek tük arabalar geçiyor, farlarıyla hafif hafif düşen karları aydınlatarak parkın belli kısımlarınada ses vererek geçiyorlar. küçük iki üç kuş uçuşuyor parkın içinde. gecenin ve karın soğuna aldırış etmeden daldan dala oyun oynuyorlar. ve aydınlık kısımdaki sevgililer... artık yorulmuşlar oturmuşlar bir banka... sarılmışlar birbirilerine ... onlar için dünyada o an kendilerinden başka bişey yok, karlar üzerlerine yağıyor hızlanarak... saçları beyazlıyor ama beraberler... iki bedende tek güçler, aşkın gücü, sevmenin gücü, beraberliğin gücü ile yaşıyorlar... karanlık kısımdaki adam ise artık üşüdüğü için oturmuş bir banka. kendi kendine sarılmaktan başka birşeyi kalmamış elinde. paltosunun sebine uzanıp bir sigara daha yakıp küçük bir vesikalık fotoğrafla ısıtmaya çalışıyor içini. çektiği ner nefeste, ciğerleri hava değil, özlem ve hüzün çekiyor. verdiği her nefeste acı ve üzüntü çıkarıyor bedeninden. ay ışığında olanlar güneş doğarken kaybolmaya başlıyorlar. yalnız adam maskesini takıp yüzüne aydınlık yaşantısına dönüyor, sevgililer zorlu hayatlarına, tekrar görüşecekleri umuduyla devam ediyorlar. park yeni yüzlere, yeni hayatlara dert ortağı olmak için bekliyor orada, her gece, tek başına...