herkesin ısrarla gelmesini istediği partinin yapıldığı mekana gittiğinde bu kadar gürültülü bi ortam bulmayı beklemiyordu mia. içeriye girdiği anda kendini bulduğu gözlerini kamaştıran ışıkların altında belli belirsiz dans eden insan yığını ve beynini zonklatan şarkının yorucu nağmelerine karşın arkadaşlarını görebilmişti. aralarında tanımadığı birçok kişinin bulunduğu kalabalığa doğru ilerlerken, aşina olmadığı bir çift gözün kendisine dikildiğini fark etti. ilerledikçe gözlerin sahibinin yüzü ve vücudu daha belirgin hale geliyordu, her adımında biraz daha tanıdık hale geliyor bu kişi. arkadaşları mia'yı görünce sevinçle aralarına aldılar ve eline içki tutuşturdular. ne olduğunun farkında olmamaya devam ederek kızın gözlerinden gözlerini almadı. kız kendisini tanıtmak üzere bembeyaz elini mia'ya uzattı.
mia bunun üzerine duymasının gerek olmadığını söyledi ama aria ağız hareketlerinden ne söylemek istediğini anlayamadı. bi' süre daha birbirlerine bakmaya devam ettiler. doğum günü kızı mia'yı zorla dans pistine çıkarttıktan sonra arka planda çalan cool girl şarkısına eşlik ederek dans etmeye başladılar. sıkıcı bir pop şarkısının böyle güçlü ses sisteminde kana karışan yanı olduğunu anladı mia ve bu his kuvvetlendikçe daha sert dans etmeye başladı. aria'nın anlam veremediği bakışlarını üzerine çektikçe kendinde gitgide büyüyen bir çoşkuyla daha da savurdu kendini. aria bu meydan okumaya karşılık vererek kendinden emin adımlarla mia'ya yaklaştı. şarkının bitmesini istemiyordu, tam da istediği tını vardı. kalabalığın içinde kimsenin umursamayacağını bilerek elini mia'nın beline attı. mia aria'nın ellerini belinde hissettiği an ne kadar garipsediğini belli eden gözleri hırçınlıkla alev saçıyordu. aria'nın yüzünde kendinden emin olmanın verdiği kuvvetli ifadenin altında sadece kendi doğruları olduğunu iddia eden bakış saklıydı. mia'nın ise, bu bakışları okumaya enerjisi ya da isteği yoktu. şarkı bitmişti. herkes şarkılar arası geçişteki ufak zaman diliminde etrafına bakıp, nefeslerini yakalamaya çalışırken mia ve aria birbirlerine bakmayı sürdürüyorlardı. mia'nın beyninde sorular şimşek gibi çakarken, aria'nın gözlerinde hayatı denemenin , tatmanın verdiği heyecanın nesinin kötü olduğunu anlamadığına dair sorgulayıcı bir ifade vardı. diğer şarkı başladığında ritme ayak uydurarak dans ederlerken mia sadece o an'da olmanın vereceği tatlı hazza kendini bırakmış ve aria'nın kendisine arkadan sarılmasına izin vermişti.
***
kahve kokusuyla uyanan burnunu çekti beyaz yastıktan. nerede olduğunu, kim olduğunu hatırlamak için en az beş saniye gerekirdi her sabah. bu sefer daha uzun sürdü, çünkü tanıdık bi' yerde değildi. garip bi heyecanla yataktan fırladı. kahve kokusunu takip ederek tahta merdivenlerin gıcırtısı eşliğinde aşağı indi. evin odaları yoktu. mutfakta kahve bardağından yüzünün büyük kısmı gözükmeyen kişinin aria olduğunu anladı. aria gülümsedi. mia onun ilk kez gülümsediğini gördüğüne inanamıyordu. gülümsediğini bilmediği birinin evinde nasıl uyanmış olabilirdi!
"kahve?"
" alırım,teşekkürler. bardakların da çarşafların gibi beyaz."
" özel bi sebebi yok, inan ki."
" bi kanadın eksik."
" sabahları hep böyle misindir?"
"normalde nasılım ki? ayrıca bu şarkı ne?"
" nothing's gonna hurt you."
"güzelmiş, kahvenin yanında bu şarkıdan mı ikram edersin hep?"
"şu an resmimi çizseydin kahvem elimde üzerimde bol beyaz gömleğim olurdu."
" aşırı bohem kokuyor."
" sen bende bunları uyandırıyorsun."
" anlamıyorum."
"kahve?"
"ben resim çizmem ki."
"şu anda herkes her şeyi yapabilir, bu hikayede böyle. tamam mı?"
" ne hikayesi?"
" isimsiz bi hikaye. sonu olmayan."
" bak ben lezbiyen değilim tamam mı?"
" biliyorum, ben de değilim. ne olmadığını bilmen yeterli değil ama."
aria kazanmıştı. mia giyindi ve gitti. çantasında boş, beyaz kağıtlar buldu. yoluna devam etti.