**
giderek dezenfekte ediyoruz 'hayat'ı. bu dezenfaktasyonun sirayet ettiği yerler giderek çoğalıyor. bu bir sara salgını ve yüksek duvarlarla çevrili konutlardan alıyor cesaretini. tüm o metalik/gri/modernize/teknolojik ilaçlar eczamıza enjekte ediliyor mütemadiyen.
eskiden cam bir misketin içine bütün 'hayat'ı sığdıran dünün küçükleri yarının/bugünün büyükleri kendilerini burjuvazik korunaklarına hapsediyorlar ve geçmişlerinin üzerine sünger çekiyorlar. sanki hiç olmamış/yaşanmamış saylanıyor.
bu karantina halinden o kadar mutlular ki toprağın kalifikasyonu hakkındaki tüm bildikleri 'hafızayı beşer nisyan ile mesuttur'a işaret eder haline dönüşüyor. bir fiksasyon hali sarmış durumda her yanı. bu fiksasyonun adı elbette kaçmak/kaçış/saklanma/korunma.
'hayat'/sokak mesajını yalnızca kolalarını içerken reklamlardan izleyen bir kuşağın 'hayat'a katkısının ne boyutta olacağı hakkında tahmin yürütmek için nostradamus olmaya gerek yok.
'hayat'ın özünden kaçıp yüksek duvarlarla örülü güzel hapishanelerine kendilerini hapsedip 'hayat'tan korunanların bu kaçışı/saklanışı yayılarak ilerleyecektir elbet. bu bir karantina hali/hayatı basite indirgeme çabasından çok bir yalıtıma doğru yapılan uzun metraj/mesafe bir koşu/film. ve bu koşuda/filmde ne kadar atletik/janti olursanız o kadar 'hayat'tan uzaksınız/ne kadar 'hayat'tan uzaksanız o kadar 'hayat'ın ortasında sanırsınız kendinizi. aynalara kondurduğunuz yalancı öpücüklerinizi arttırın.
reklamların alegorik göndermelerinden hayatın ne olduğunu öğrenmeden yaşamayı isteyenlerin olduğunu bilmek yüksek seviyede mutluluk patlaması yaşatabilir kimimize. **