Paris'te şirin bir kafede tanıştığınız ve hemen oracıkta sevgili olduğunuz carol ile ilişkiniz henüz oldukça yenidir, Birbirinizi çok iyi tanımıyorsunuzdur. Yine de carol'ın ziyadesiyle etkileyici zekası sizi ona bağlıyordur. Saçları dalgalı ve omuzlarına kadar dökülen, gözleri yuvalarında kendinden pek emin ve kuşkuyla dolu, yüzü soluk, burnu ise fransız burnu olan carol 23 yaşında bir kamyoncudur.
Yeni olan ilişkinizi düşünüp daha fazla yakınlaşma için bir şeyler planlarsınız. Carol'ın numarasını çevirip telefonu kulağınıza götürürsünüz:
- merhaba!
- merhaba, carol. Bu akşam tanıştığımız kafede buluşalım mı, ne dersin; sana küçük bir sürprizim var?
- şey... Bugün nice'e mal yıkmam gerekiyor aslında, 4 ton karpuz geldi de. Neyse bekleyebilir. 9 nasıl?
- benim için uygun, carol. 9'da görüşürüz.
- görüşürüüüz.
Telefonu kapattıktan sonra aslında konuşurken söylediğiniz küçük sürprize ilişkin hiçbir fikriniz yoktur. Ama düşünmek için yeterince zamanınız vardır. Kaz boku yeşil renkteki paltonuzu giyip pembiş gözlüklerinizi taktıktan sonra dışarı çıkarsınız.
Carol, kamyoncu olmasına rağmen verdiği molalarda iyi bir okur olmaya çalışmaktadır. Sizin anladığınız kadarıyla felsefeye de hakimdir. Bunu düşünerek ona heidegger'den varlık ve zaman'ı almak üzere bir kitapçıya gidersiniz.
- merhaba, varlık ve zaman, istediğim kitap.
- hemmen, biyruun.
- teşekkür ederim, ne kadar?
Parayı verip çıkarsınız. içinizde büyük bir sevinç vardır. Zira carol'a en çok beğendiğiniz filozofun en çok beğendiğiniz kitabını almış ve o kafede o kitap üzerine konuşacaksınızdır. Heidegger'in batı metafiziğine karşı duruşunu, kant'ı metafizik temellendirmesi yapması yönünden eleştirmesini ve descartes'ın uzamsal dünyasının heidegger'in mekan'ından nasıl ayrıldığını, neden ayrıldığını anlatacaksınızdır.
Vakit gelmiştir. Hello kittyli eldivenleri ellerinize geçirip, bej smokininizin altına yavruağzı ayakkabıları giymenin akabinde kitabı yanınıza alıp kendinizi malum arza baliğ eylemek suretiyle yola çıkarsınız.
Şirin, tatlış kafeye gelmişsinizdir artık. içeri girer ve isminizi söyleyip ayırttığınız masaya oturursunuz. Hemen 1 dakika sonra carol, ağzındaki uzun parliamentiyle içeri girer. Sigara ağzına çok yakışmıştır. Kamyoncu olmasından mütevellit çıt çıtlı atletle gezer hep carol, özel günlerde özel çıt çıtlı atlet...
O anda aklınıza aristoteles mantığıyla bir şaka yapmak gelir:
- carol, oturmadan sorularıma cevap ver.
- tamam, dinliyorum.
- uzun parliament neci sigarasıdır?
- kamyoncuuu...
- kamyoncular yolda mıdır?
- kamyoncu olmak yolda olmaktır ehehe.
- peki felsefe karl jaspers'a göre nedir?
- yolda olmaktır.
- uzun parliament kamyoncu sigarasıdır, kamyoncu olmak yolda olmaktır; felsefe de yolda olmaktır, o halde uzun parliament felsefeci sigarasıdır.
Kız yarılır.
Zaman çok hızlı geçmektedir, 21.01'de buluşmuşsunuzdur ve saat 21.07 olmuştur bile şimdiden. Artık hediyeyi vermek gerektiğini düşünerek sarı-pembe sırt çantanızdan "varlık ve zaman" adlı eseri çıkarırsınız. O arada carol menüye bakmaktadır. Siz hediyeyi vermek üzere şirin şirin "carol" diye seslenirsiniz, o duymaz; ardından bir daha şansınızı dener ve daha keskin bir şekilde "carol" dersiniz ve carol size bakmadan "ne var amk, ne!" Diye bağırır.
Nihaıet kafasını kaldırmıştır, elini kitaba uzatıp "ayy" diye sevinerek eline alırken suratını ekşitip yapmacık bir nezaketle "va-varlık ve zaman..." Der. Siz -salak salak- onun sevindiğini düşünerek "ne düşümüyorsun" diye sorarsınız.
Carol, kitabı hemen önüne bırakıp "şey... Teşekkür ederim. Varlık, zaman, dasein falan..." Der gülümseyerek. Siz tam o anda pnun hediyeyi beğenmediğini anlarsınız. SiZin suratınızın düştüğünü görünce tuvalete gitmek için izin ister.
O tuvaletteyken siz, onun neden hediyeyi beğenmediğini düşünmeye koyulursunuz. Gözünüz onun cüzdanına takılı düşünürken birden cüzdana uzanıp içini açarsınız.
Meraklı bakışlarınız cüzdanın her bölümüne nüfuz etmişken bakmadığınız tek bir yer kalmıştır. Oflayarak orayı açar ve bakarsınız.
Baktığınız ilk anda bir anlam veremezsiniz. Çünkü karşınızda ne olduğu belirsiz bir resim vardır. O sırada geçen garsonlardan birisi "oo descartes'ı siz mi çizdiniz, biz fransızların gurur kaynağıdır" der gülümseyerek. Siz "ehehe yok canım, ne çizmes..." Aman tanrım, bu bir descartes'tır. Tavşanı besler gibi beslediğiniz sevgiliniz, hölderlin'den dizeler okuyup heidegger'den satırlarla seslediğiniz şirin carol'ınızın, sevgiliniz cüzdanında o herifin resmini taşımaktadır: descartes'ın... Fenomenal dünyanız da fenomenolojik dünyanız da başınıza yıkılmıştır.
Siz yağmura kafa tutar gibi ağlarken o şıllık masaya gelmiştir. Durumu fark eder fark etmez konuşmaya başlar:
- hey, sana söyleyecektim...
- ne zaman, carol; ne zaman söyleyecektin? Cüzdanında özneyi tanrıdan insana indirgeyip düşünmeyle var olmayı bir tutan bir adamın resmi var... Düşündüğü an ile Düşündüğünün farkına vardığı an arasında geçen zamanı nasıl açıklayacak he? Söyle nasıl!!
- dinle, bu bir a priori. Bunun mantıksal bir sonuç olduğunu düşünmemelisin
- carol, bu adam "tanrı beni aldatıyor" olamaz diye felsefesini temellendiren bir adam, lütfen.
- evet, tanrı aldatmaz. Descartes iman edenlerdi.
- tanrı aşkına, sen hiç fenomenoloji okuması da mı yapmadın, carol? Tamam, bırak bunu. Felsefi bir önermeye "tanrı beni aldatıyor olamaz" diye bir gerekçe getirmek... Hadi ama.
- eeh, yeter be. Heidegger'inin de dasein'ın da aq. Ben descartes'ı özneyi konumlandırması bakımından bile doğru buluyorum.
- hah, seni cahil. Lacan bile fark etti bunu. Bilinç-dışı diye bir şey var duydun mu hiç? Her neyse sen bu kitaba elini sürmeyi bile hak etmiyorsun. Eksistansiyal ile kategori ayrımını bile yapamazsın. insanı kategorilerle açıklamak, düşünen şey olmaya ters değil mi?
- dur, bir dakika. Haklısın. Düşünen bu şey kategorilerle açıklanırsa diğer şeylerden farklı kalmaz. Tanrım, gözümü açtın.
- evet, carol, evet. Dasein'ın analizi descartas'ın öznesinin analizinin ihmallerini de gideriyor. Bak mesela dasein varlığının anlamını kendisine sorun eden tek varolan olduğundan müstesnadır ama bu varlığının kanıtı değil, karakteridir.
- devam et.
- burada düalizme de gerek kalmıyor dasein'ın bilmesini açıklarken.
- nasıl yani, dasein kendisini aşarak kavramıyor mu bir şeyi?
- hayır, carol. Heidegger'e göre bilmek o şeyde var olmaktır. Ama şeyde var olmak için kendisini aşmaz, o şey zaten alettir ve dasein onu, onunla ilgilenerek kavrar.