Mefhumların kâh gülünç, kâh korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu, fikir hayatımız.
Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Firavunlara benziyorlar, kalabalığa çehrelerini göstermeyen firavunlara.
Ve Aydınlarımız, o meçhul heyûlâlar için ehramlara taş taşıyan birer köle.
Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında. Rüyaları o bayraklaştırıyor. Yığınlar onun için yaşıyor, onun için dövüşüyor, onun için ölüyorlar. Mukaddeslerin rengine bürünen bir bukalemun kelime, semâvî kitapların şeytanı. Ve en tehlikelileri, toprağımızda doğmayanlar.
Sol-sağ… Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit...
Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı…
Sol’un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; sağ’ın müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne?
Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu…