gök gürültüleri bittikten sonra yağan sağanak yağış esas huzur verir. yalnız gök gürültüsünün bana pek huzur verdiğini söyleyemem, çünkü bizim bina yüksek ve biraz tepelik bir yerde olduğu için binanın tam üstünde büyük bir bomba patlamış gibi falzaca ses çıkarıyor. (dikkat ederim; arkada büyük bir çamlık olduğundan mıdır, nedense hep semtte bizim üstümüzde şimşekler çakar) aynı zamanda askerdeyken bana en huzursuz ve endişeli saatleri geçirmeme neden olmuştur. nöbete giderken palandöken eteklerinde şimşekler art arda çakmaya başlamış, biz dağa doğru giden patikada yaya giden dört askeri fena endişelendirmiştir. çünkü tepemizde kuvvetli şimşekler çakıyor, hemen yan taraflardaki kırsal araziye arada yıldırım düşüyordu. üzerimize düşer mi diye bayağa korkutmuştu bizi. malum üzerine yıldırım düşerek ölen askerler de pek az değildir, askere gitmeden önce medyada arada okurdum bu tarz haberleri. hemen g3 tüfeklerini ters çevirip kafadaki miğferi çıkarmıştık metaller yıldırımı çekmesin diye. yanımızda telsiz gibi bir şey de yok ki yardım isteyelim. yanımdaki arkadaşlar da korkarak başladı içinden dua etmeye. ben de felak ve nas surelerini okumuştum içimden. ardından da demiştim kendime ki ben doğaya zarar vermedim, aksine ben onu korudum elimden geldiğince; doğa da o yüzden bana zarar vermeyecektir. (eski türklerden kalma bir inanç kalıntısı sanırım bu bende) bunu düşününce biraz rahatladım ama gene de hayatımdaki en gergin yarım saatlik yürüyüş olmuştu. ne zaman birlik binasına girdim, o zaman oh be demiştim. işte böyle de bir huzursuzluk verir adama.