Türkiye islamcılığında herkesin diline pelesenk olmuş bu iki kavramın somut, anlaşılır, tanımlanabilir ve tanınabilir bir karşılığı yoktur. Hak ve batıl soyut ve fulüdür. Türkiye islamcılığında “güncel Musa ve güncel Firavun” belirsizdir. Herkes olabilir ya da olmayabilir. Musa ve Firavun belirsiz olunca kimin yanında kimin karşısında duracağımızda doğal olarak belirsizdir. Ayrıca islamcılığının geneli için küresel olarak karşı duracağımız akım, yapı ve devletlerde net değildir. Bu durumda gerek şahsi gerek toplumsal duruş ve yol tutuş ilkeler üzerinden değil şartlar ve o anki zemin üzerinden belirlenir. Bugün ak denilene yarın kara demek çelişki ve tutarsızlık olarak ele alınmaz. Mesela islamcıların geneli açısından bir gün NATO’yu ülkeyi koruması için davet edip ertesi gün NATO karşıtı olmak bir çelişik değildir. inanç ve zihin dünyasında hak ve batıl kavramları müşahhas olarak karşılık bulamayınca yörüngemizi ilkeler değil çıkarlar ve şartlar belirlemeye başlıyor. Gereken bedeli ödemeye razı olarak ilkesel biçimde “emperyalizm ve siyonizm”e karşı duramayınca onunla bir ve beraber olarak en azından ona sırt dayayarak bir konum elde etmeye mecbur kalıyorsunuz. Zira yol iki tane. Tabiat boşluk kabul etmiyor. Birini terk edince direkt veya dolaylı olarak diğer yolun yolcusu oluyorsunuz. Emperyalizm ve siyonizm karşısında durmaya ne zihinsel dünyaları ne de pratik hayatları müsaade etmeyenler, batıl ile iş tutmalarına “ehl-i kitap” ya da komünizm karşısında “ehven-i şer” kılıflarını hazırladılar. Zamanla içselleştirdikleri bu batıl yorumda onları süreç içerisinde güce tapmaya ve gerek şahsi hayatlarında ve gerekse toplumsal bakışlarında “Amerikasız” iş yapmanın mümkün ve caiz olmadığı noktasına evrimleştirdi. Müşahhas karşılığı olmayan hak-batıl kavramları ve ilkesizliğin ilke haline gelmiş olması maalesef toplumun geneli açısından ulaşılabilecek en ileri hedef olarak belli dini ritüelleri icra eden bir yönetim hayalini doğurmuştur. Bu da farkında olarak ya da olmayarak islamcı kesimleri Makyavelizm’e yani ne pahasına olursa olsun iktidara ulaşma hedefine yöneltmiştir. Ne yapıp ne edip iktidara ulaşmayı hedef edinmiş şahsiyet ve yapılar ise zamanla her türden sosyal, siyasal ve hatta dinsel meseleye pragmatik yani çıkarcı bakmaya başladılar. Dünyayı okuma biçimlerini Makyavelizm ve pragmatizm belirlemekte olanlar, kendi içlerinde bunu en iyi icra edene hayranlık duymaya ve onun üzerinden oradan oraya savrulmaya mahkum hale geldiler.