sövmelere doyamadığım uykusuzluk hastalığıma şükürler ettiğim zamanlardı. içimde sonsuz bi umut vardı yakın geleceğime dair. nedenini bilmediğim bir şekilde hep keyifliydim. sonrasında o umut kesildi. fakat zerre üzülmedim. çünkü duman olup gitmemişti içimdeki o his. aksine cevap bulmuştu. bir de sabahları erken uyanmaktan nefret ederdim, sonrasında gece yatabildiğim kadar geç yatmaya, sabah kalkabildiğim kadar erken kalkmaya başlamıştım. gün içinde ise hiç uykusuzluk çekmiyordum. artık yeni müzikler araştırmayı bırakmıştım, artık kotadan yemenin ve sefasını sürmenin vakti gelmişti. hayatımdan aniden çekilip giden arkadaşlarıma artık üzülmüyor, onları hatırlamıyordum. gereksiz üzüntüleri elimin tersi ile itiyordum. o çok sevdiğim türk sanat müziğini de dinlemiyordum artık. çünkü türk sanat müziği çokça keder içeriyordu. ne gerek var ki modumu düşürmeye diyordum. ama ezginin günlüğünden yine de vazgeçemiyordum. annemi üzmüyordum ve nadirende olsa artık ablamın halini hatrını soruyordum, ona ters davranmıyordum. nedenini bilmediğim şekilde hayatımdaki her şey, çok az insanın başına gelecek bir hızda mükemmelleşmişti.
neden olmustu peki bunlar?
ha, hatırladım. seninle tanışmıştık. beni çok seviyordun.
uykusuzluk hastalıgıma tekrar sövmelere doyamıyordum. içimde umuda dair en ufak bir kırıntı dahi bulamıyordum artık. yakın geleceğime dair, hatta zaman zaman komple geleceğime dair bir umut dahi barındırmıyordum içimde. durmadan üzgün ve kederliydim. sabahları erken kalkmak ne kelime, bulduğum her fırsatta kafamı yastığa, kendimi yatağa gömüyordum. eğer fırsatım yoksa da kendim yaratıyordum. günde 23 saat uyusamda, geri kalan 1 saatte beynimin yorgunluğunu dindirmem mümkün olmuyordu. beynim hiç durmadan çalışıyor, beni üzmeye devam ediyordu. zaten kestiğim yeni müzik araştırma tutkumu, öyle bıraktım. bildiğim ne kadar hüzünlü müzik varsa dinliyordum. ve her an modumu 0’a yakın yaşıyordum. fakat git gide alışıyordum bir ceset olmaya. ama alışmakta istemiyordum bir yandan. ama çaresiz alışıyordum. ezginin günlüğünü bir süre dinlememeye karar vermiştim. bu, aşığı olduğum o gruba bir küskünlüğümden değildi. gözyaşlarıma asla hakim olamadığım içindi bu. aramı açmak zorunda kaldım. annemi üzmemeye de devam ediyordum. çünkü onu hiç aramıyordum. o aradığında da açmıyordum. ablam nerededir, ne yapıyordur hiç ilgilenmiyordum. onu tekrar sevmemeye başlamıştım. nedenini bilmediğim şekilde hayatımdaki her şey, çok az insanın başına gelecek bir hızda berbata doğru ilerliyordu.
neden olmustu peki bunlar?
ha, hatırladım. beni terk etmiştin. karşına geçtiğimde ise “yeni bir çocukla tanıştım. onun arabasına bindim ve onun evinde kaldım. sabaha kadar içtik” demiştin.
olayı dramatize bir sonda bitirmek yakışırdı hikayeme. çünkü en orijinal hali bu olurdu ama sen bunu yapamadın. çünkü sen beni hala seviyordun. beni ilk günkü gibi seviyordun fakat artık beni sevmeyi sevmediğini çok rahatlıkla görebiliyordum. hatta beni sevdiğin için benden nefret ediyordun… fakat bu söylediklerin ve yaptıklarının altında ezilmen an meselesi olacaktı. bunu fark etmemiş oluşun getirdi seni kapıma kadar. bunu fark edememiş oluşun arattı izmirdeki arkadaşının telefonundan seni bana. bunu fark edemediğin için göz hapsine aldın beni. bu yüzden başka bir kızla beni görünce başından aşağı döküldü kaynar sular. bu yüzden instagram şifremi değiştirmeye, bana zarar vermeye çalıştın. beni zorla ve göz göre göre ittiğin öfke-inkar-pazarlık-depresyon-kabullenme beşgenine, şimdi sıra sendeydi. sende düşecektin. sen, nöbetlerimden kurtulamadığım zamanlarda beni gördüğün anda daha da çok üzmek için elinden geleni yaptın. fakat ben tepkisiz kaldım. çünkü ilişkimizin içinde hep sen en saygılı, hanım hanımcık, seviyeli ve toparlayıcı oldun. fakat ben hep serseri mayındım. hoş zaten bir yerden sonra canına tak ettiği için ve senin uyarılarına kulak asmadığım için terk etmiştin beni. şimdi acı nöbetlerine girme sırası sende, efendilik sırası bendeydi. sakin ve uzak durmalıydım. çünkü hatırla, arkadaşlarıma söylüyordun hatırla, “onu benden uzak tutun lütfen…” diyordun. ama bunu öyle bir ifadeyle söylüyordun ki “ona olan aşkımın tekrar alevlenmesini istemiyorum” der gibiydin. beynimi allak bullak etmek için yapıyordun. neden yapıyordun? çünkü her vurduğun gol oluyordu. bunu fark ediyordun. ama devir değişecekti. artık vuran ben olacaktım demiyorum asla. ama vurmadıklarım dahi gol olacaktı. çünkü bir savaş başlatmıştın sen. galibi olacağına emin olduğun bir savaş. fakat unutmuştun ilişkimizin güzelliğini ve düzeyliliğini.
her neyse. bitti işte her şey.
pardon ne bittisi ya… neredeyse 1 sene olacak.
iyisindir umarım.
şunu söylemeden bitirmeyeyim. seni hala bir erkekle görürüm diye içim çıkıyor biliyor musun…
benim, eski, güzel ve bir zamanlar masum sevgilim.