Eve gideceğim, metrobüs köprüsünde yürüyorum öyle boş boş.
Bilen bilir kafam önde eğik mal gibi yürürüm genelde. Para arar gibi değil de, bulsa alacak gibi hani.
Ulan gözüme bir çift minicik ayak ilişti. Çıplak..
Kaldırdım kafamı, muhtemeldir ya çingene ya suri. Köprü boyu en az beş kardeşi daha sıralanmış. Hepsinin ayak çıplak.
Ayaklarına bakmaktan yüzüne bakamadığım çocuğun saçlarına götürüp ellerimi iki saniye sevebildim sadece. hepsi o.
Babası dipte durmuş eserini izliyor! Kaldırayım nazik totomu çalışayım gibi bir derdi zerre yok.
"önce insan" diyebilecek insani yapıda olmadım hiç, hele memlekete gelip memleketin anasını belleyenlere hiç olamadım. ( eksiklikse benim eksikliğim) ama çocuk..
Suçsuz be, vallahi habersiz .. Git demiş büyüklerden biri, kimi görsen yapış yakasına para iste. Yoksa akşam yersin dayağı.
Suçu; köprünün az altında metrobüse deri iş çantasıyla binip, trafik dolayısıyla arabasını kullanmayan, biner binmez kravatını biraz bollaştırıp, insanlara 'bunlarla aynı toplu taşımaya mı biniyoruz' bakışı atan bir erkeğin çocuğu olamamak belki.
Yahut 'gerekirse tuvalet temizler evlatlarımı kimseye muhtac etmem' diyebilen eli öpülesi ana babası olmamasıdır.
En olmadı, büyük büyük amcaların çıkarlarıdır bütün suçu.
Annesinin prensi olamamaktır suçu, kalabalıkta kaybolmasın diye elini sımsıkı tutan, gerektiğinde kucağına alan birinin yokluğudur.
Zabıta görünce topuklamayı öğrenmiştir en fazla.
Velhasıl çocuğun ırkı olmaz. O çıplak ayak hangi başın altına yerleştiyse üzer insanı.