bazen insanı kendisinden soğutan bir durumdur. duygusuzum ben. yani sanırım. duygularımı her koşulda bastırabiliyorum. içime dünyalar dolusu derdi gömebilir yinede etrafıma belli etmemek için yüzümde tatlı bir tebessümle dolaşabilirim. ha yanlış anlaşılmasın bunu çevremi üzmemek için de yapmıyorum. yalnızca her zaman ayakta ve güçlü görünmeye alışığım. aksinin hayatımı tepetaklak edeceğini ve beni geri dönüşü olmaz bir yıkıma götüreceğini düşünüyorum. yani aslında aşırı duyguluyum bir anlamda. sabretmek hayatımın rutini diyebilirim. oysaki içimde ne fırtınalar kopuyor bir ben bir de allah biliyor. ve bir gün artık sabredemeyeceğim ve bunca yıllık çelik gibi sağlam duruşumu bozmak zorunda kalacağım günün korkusu beni içten içe tüketiyor. çelik dedim ya abartmıyorum. bazen geçmişi, yaptığım hataları, yaşadığım pişmanlıkları, sabredişleri, bekleyişleri tüm ağırlığıyla kalbimde hissediyorum. hepsini birden. ama yinede susmaya ve sabretmeye devam ediyorum. içimde ya umudunu asla kaybetmeyen bir çocuk saklı, ya da gerçekten duygusuz ve katı biriyim. ilk seçenek olduğumu umuyorum.*