ilkokul yılları...
ders müzik.
hocanın isteği üzerine ve yine hoca tarafından seçilmiş bir parça, sırayla bütün öğrenciler tarafından okunacaktır.
sırası gelen öğrenci tahtaya çıkıyor ve dönemin popüler şarkılarından olan cilveloy nanayda parçasını okuyordu.
ben de en ön sırada oturuyor ve haylazlık/şımarıklık karışımı bir öz güvenle tahtaya çıkan arkadaşlarımla alay ediyor, sınıfı güldürüp tahtadaki kişiyi zor durumda bırakıyordum.
ama sıra bana da gelecekti elbet.
ilahi adalet tecelli edecekti.
epey bir öğrenciden sonra tahtaya çıkan kişi ben olduğumda, hayatım boyunca hiç unutamayacağım birşeyin başıma geleceğini elbette bilmiyordum.
başladık şarkıyı söylemeye...
sınıf ufaktan gülmeye başladı; takmadım, devam ettim.
sınıf gitgide gülmeye başladı ve artık yerlerinde duramayacak şekilde coşkulu bir istihza ile bana baskı kurmaya başladılar; yine takmadım, devam ettim.
''sesim fena değildi çünkü, akılları sıra benden öç alıyorlardı.'' şeklinde düşünüyordum.
böyle bir öz güvenle şarkımı söylemeye devam ediyordum.
birden kulağıma asılan hocamın eliyle kendime gelmiş, şarkı söylemeyi bırakmıştım.
bayan hocamız hiçbirşey demeden, yarı şaşkın, yarı kızgın, yarı güleç bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.
'ne oldu hocam?' dedim.
cevap vermedi.
hoca birşey diyecekti ki vazgeçti.
bir an ne yapacağını bilememenin verdiği kararsızlıkla bekledi ve sonra kulağımdan tutarak beni sınıf kapısının önüne çıkardı.
ardımızdan kapıyı kapattıktan sonra bana dönüp:
'niye yaptın?' diye sordu.
ne demek istediğini anlamadım.
'neyi hocam?'
'neden öyle yaptın?'
'ben ne yaptım ki hocam, şarkı söyledim.'
'hayır onu değil, niye öyle yaptın?'
...
'bilmeyerek yaptın değil mi, farkında değildin?'
'hocam ben birşey yapmadım ki'
'kaşındı mı, ağrıdı mı oğlum ne oldu?'
'öğretmenim ne kaşındı mı, anlamıyorum ben.'
'neyse' dedi hocam ve kulağımı bırakıp sınıfın kapısını açtı.
içeri geçtiğimde sınıf hala yerlerdeydi.
ben yerime geçerken, hoca da güç bela sınıfı susturmuştu.
o an sıra arkadaşıma dönüp sorabilmiştim, neden bu kadar çok güldüklerini...
aldığım cevap beni yerin dibine sokmuştu adeta.
meğer seradlovsky şarkıyı söylerken, şarkının ritmiyle birlikte kasıklarını avuçlamış ve hem şarkıyı söylemiş, hem de ritmik bir şekilde ufaklığını okşayıp durmuştu. *
bu da böyle bir anımdır.