insan bazen ilk kez gittiği bir şehirde tadar bu duyguyu. evet vardır her şehrin kendisine göre bir havası. daha şehre girer girmez ya sever bu havayı ya sevmez. zamanla fikirleri değişebilir bilemem .
hani bazen otobüsün camına başını dayayıp dışarıyı seyreder ya insan. işte o an dışarıda ağaçlar, yollar , evler, insanlar görür. bakar onlara meraklı gözlerle. sadece bakmaktadır.
otobüsten inince birebir görür, ruhsal olarakta bedensel olarakta onların içindedir.
kelimeler eksik kalıyor galiba tam anlatamıyorum. şöyle düşünün otogarlar gibi. hani onca yolcu hikayesi ve sizin hikayeniz gibi.
bunu ilk kez kayseri ye girişte farkettim ben. eski ve yeni kayseri. kavak ağaçları yollar. evet diğer bir çok şehirde görmediğim bir hava vardı. tuhaf bir şey. insanı kendisine çeken bir şey.
sonra diyarbakır. surları görünce, yollarında yürüyünce şehir ağır ağır insanı içine çekiyor. tarifi tuhaf bir şey. sanki sen o sokaklarda başka bir ruh başka bir beden oluyorsun.
örneğin mersin, yapay bir şehirdir. mersin de yürürken palmiye ağaçları martılar, sahil insana unutturuyor her şeyi.
pek bilmem ankara yı ama hani derler ya ankara da ağır bir bürokrasi havası vardır. bir memur havası. bana gelmedi öyle bir hava.
evet bazı şehirler ya iyi yada kötü yönden bir havayla etkiliyor insanı, daha girer girmez.
son olarak hatta bingöl den geçerken o karşıdaki dağları , karlı dağları görüp korkmak değil ama tuhaf bir his kaplamıştı içimi.
şehir, hakkaten havasına suyuna katıyor bir çok özelliğini.