aslında bunun nedeni üzerinde de düşündüm ve şöyle bir sonuca vardım. dindar toplumlar diğer dinlerin yanlışlarını çok net bir şekilde görürken kendi yanlı kafalarını bir türlü aşamıyorlar. mesela katolikliğin hüküm sürdüğü yerde bir çocuğun doğduğunu düşünelim, bu insana katoliklik empoze edilecek ve diğer din veya din dışı düşünceler kötülenecektir. kendi dini algısı üzerinden kişiler belli kalıplara önyargılı bir şekilde sorgulamadan konulacak ve o kişi kafasında daha diğerini hiç dinlemeden, dinini hiç bilmeden bitirecek. o yüzden dinin hakim olduğu veya yönetimde olduğu toplumların din eksenli insan yetiştirmesi mantıklıdır.
ha şimdi gelelim diğer konuya. görünen o ki; toplumlarda bir dinden diğer dine geçiş aşaması oldukça düşüktür. bunun nedeni ise diğer dinlere karşı donanımlı bir şekilde savunma yüklü olmaları. bu yüzden toplumda dinden çıkanların agnostik, deist veya ateist olması daha gündemde oluyor ve oranlara bakacak olursak bu bariz bir şekilde ortadadır.
o yüzden ben dinimi seçtim, benim dinim akıl ve mantık gibi palavralarla kendini kandırmak yerine başkalarının görüşlerine de bir bakmak lazım.
ayrıca din bir seçim değil kader aşamasındadır ve kültürün bir parçası olduğu için dinden sıyrılmak veya dinsiz bir toplum olmak çok zordur. dinsizlerin azınlığı ve dindarların hayatı şekillendirmekte olan yamyamlığını hesaba katarsak dinsiz insanlar sadece dinsiz olup bir köşede dindar gibi yaşamaya zorlandığı için din toplumunda dinsiz olmanın da bir anlamı kalmıyor. işte bu kültür denilen şey de toplumu etkilemekte oldukça güçlüdür. kişiler çünkü o toplumun bir parçası olduğu için bazı şeylere inanmasa bile buna direnmek yerine ayak uyduruyor. nitekim toplumdan tamamen kendini soyutlamış din dışı bir alan veya topluluk dindar toplumlarda yoktur.
yani uzun yazdım ama demek istediğim kısaca: din bir seçim değil kaderdir, dinden kopuş ise buna başkaldırdır ancak dinden kopsa bile kişi kültürel olarak dinin etkisinde kalır ve din toplumsal bir kimliktir.