gestapo günleri

entry1 galeri
    ?.
  1. nihat genç beyefendinin sitesinde yazdığı leziz yazı.

    nihat genç-gestapo günleri

    Unuturuz gideriz bugünleri, tarihe not düşmek lazım, bu yüzden birkaç satır karalamak istiyorum.

    Aslında hiç yazmak niyetinde değildim, ancak, bu akşam bir orta yaşlı ve yarım baş eşarp bağlayan pek hanımca bir kadın bulvarda önümü kesti ve kulağıma birşey söylemek istediğini söyledi. Sağa sola telaşla bakındı ve şimdi beni öldürmezler değil mi deyip hızla uzaklaştı.

    Birkaç saat önce de benzer bir şey yaşadım, bir yaşlı adam yanıma yaklaştı ve oğlum seni seviyoruz, elini sıkıp öpmek istiyorum, derken, birden gelip geçenlere yani bir gören var mı gibisinden etrafa bakındı ve korkusunu açıklama ihtiyacıyla "ne yapalım oğlum herkesten şüpheleniyorsun, şimdi birisi seninle görüştüğümü sanırsa..." dedi.

    Neler oluyor?
    Hem beni sevdiklerini dillendirmek istiyorlar, ki, bu topraklarda sanmıyorum,halkın benim kadar sevdiği kucakladığı bir yazar olsun, ama, işte bu tuhaf sahneler.
    Bir üniversiteye konuşma yapmaya gidiyorum ve hocaların kalabalık olarak sohbet ettiği bir odaya giriyorum, ellerinde kağıt kalem, bir takım isimler yazıyorlar, kimler alınır diye bir nevi toto oynuyorlar ve beni görünce şaşırdılar. Şaşkınlıkları geçer geçmez beni de listeye yazdıklarını ve bana da kimlerin alınacağını sordular ve ellerindeki listeye bir (itirazım) eleştirim var mı yok mu, yani bu isimleri siz de düşünüyor musunuz, dediler. Tesadüfe bakın ki iki gün önce de açılan bir mahkeme için adliye koridorunda tebliğ edilen mahkemenin kalem odasını ararken biraraya birikmiş avukatları kendi aralarında sohbet ederken gördüm ve beni görünce yanlarına çektiler, onlar da şu anda toto oynuyorlar ve aralarında kimlerin alınacağı bahsine girmişler ve benim ismim de ve birçok emekli paşanın ismini de söylediler ve ön bir tanışmadan sonra benden kimlerin alınabileceği üzerine bahis isimleri istediler. işte böyle. ilhan Selçuk"un alındığı günün akşamı uçakta, havalimanında ve hatta SKY Televizyonunun kapısına kadar gelip benim de alınacağımı ve endişe duyduğunu söyleyen bir çok insanla karşılaştım.

    Eskiden biz yazarların konuşmalarını dinlemeye emniyetten bir görevli gizlice gelirdi, şimdi bir araba dolsu emniyetcinin konuşmamıza özel ilgi göstermesi beni de memnun etti, çünkü, konuşmamda Selçuklu"yu Osmanlı"yı Mevlana"yı uzun uzun ve doya doya anlattım, bilmem bu çocuğun memleket derken neyi kastettiğini de not ettiler mi?

    Bundan iki ay önce gecenin ikisi tam kapımın önünde birileri bir şarjör mermi boşalttı. Arkadaşlarım korkmasın diye kimseye haber vermedim. Ben 12 Eylüller yaşadım, bu ihtarları, bu gizli tehditleri bilirim. Hadi bir tane mermi at, şehrin tam ortasında Kızılay"da oturuyorum, hadi hırsız kovalıyorsun iki tane at, tam kapının ağzı ve tam bir şarjör mermi.. Kime ne anlatacağız, nasıl günler yaşıyoruz, hiç kimseye detaylarını isimlerini veremem, çok yakınımızda bizim gibi yazar çizer bir arkadaşımızın ailesine çocuklarına dönük bir saldırı ve peşinden bir saldırı daha, arkadaşımız kapağı başka ülkeye atıyor, çünkü, eleştirel şeyler yazıyor çiziyordu, birilerinin bir ihtarı bu, yoksa elli yıldır yaşıyoruz işte..

    Yine bir başka meşhur bir arkadaşımın yine eleştirel konuşmalarının arifesinde arabasının kabloları kesiliyor, polis çağırıyor, ihtarmış, yani, yapma, kötü olur diye yapılıyormuş böyle şeyler. Neresini nasıl ıspatlayalım, yapanlar zaten profesyonelce yapıyor, iddia etsen, sana paranoyak diyecekler ama bu paronayalar gözlerimizin arabamızın kapımızın önünde artık sıkca olmaya başladı. Çevrildik, kuşatıldık..

    Ben 12 Eylüller yaşadım ve onlarca arkadaşım vuruldu, birçoğu yanımda öldü ve ilk gençlik yıllarım Karşıyaka Mezarlığı"nda geçti. Ölüm mölüm gibi meseleleri yıllarca okuyarak düşünerek kendimizle dünyamızla Allahımızla hesaplaşarak içimizde çoktan hallediverdik. Tırsmak, sinmek, susmak bize göre değil. Tabii ki korkmak başka birşey.. insansın korkarsın, ama, geri adam atmak mümkün değil. Bu cümleleri bir meydan okuma bir nara atmak için söylemiyorum, ben böyle günler yaşayacağımı çok önceden tahmin ettiğim için yazabileceğim kitapların yarısını yazdım, hiç değilse derdimi edebiyatımı hikayelerimi bir nebze başkalarına ulaştırdım, ömrüm olursa diğer ikinci yanını yazar tamamlarız ve tamamlamayı çokta isterim. Allah bu kadar izin vermişse, ne yapalım bu kadar. Özal"ı hiç sevmem, ama, suikast düzenlendiği an mikrofona çıkıp, Allah"ın verdiği canı ancak Allah demesi beni ağlatmıştı ve Özal"ın bu Allah"a bağlılığından etkilenmiştim.

    Mısır"ın genç kralı Faruk"un pis bir esprisi vardır, italya"da karı kız peşinde playboyluk yapıp Mısır hazinesi servetini kumarhanelerde yerken, kumar masasında eline üç tane papaz geldiğinde, ki, bu papazlar aynı zamanda kraldır, rest çekerken, kare papaz dermiş, yani kare kral.. Elini açıp üç tane kral çıktığında rakip oyuncular dört kral dedin, elinde üç kral var, Kral Faruk pis pis sırıtarak, dördüncü kral benim, dermiş.

    Artık biliyoruz bu ülkede bizim görmediğimiz bir siyasi iktidar yani gizli bir kral var, emniyette orduda ya da derinde başka yerlerde.. Ve bunu artık herkes normal karşılıyor. Tehditler, ithamlar, iftiralar, belgesiz kayıtsız delilsiz saldırılar, hepsi burdan geliyor. Bu görünmez dehşet çalan kralla nasıl başedeceğiz. Bunu bilmiyorum, çünkü, hukuku, amirleri, şefleri, telefonları, etrafımızı, gazeteleri, yaygaraları, çok çok şeyi kuşattılar ve artık bağırsanız da sesiniz çıkmayacak. Bir gırtlaklanma hali. Boğuluyoruz. Boğuyorlar. Ama bir şansımız var, çünkü bu kralın Gestapo askerleri medyada TV"de boy gösteriyor ve tanıyoruz onları. Bu gizli kralın dilini kullanıyor. Bu gizli istihbaratın şefleri gibi yazılar yazıyorlar. Bu derin senaryonun adamı gibi ne çok şey biliyor söylüyorlar. Sokaktaki sıradan insana kadar çevrilmiş kuşatılmış bir Nazi imparatorluğu. Artık bu tehditleri kimseler duymasın bir gören var mı diye sağa sola bakınıp kulaktan kulağa yapıyoruz. Artık kulaktan kulağa gizlice haberleşip hemen ayrılıyoruz. Ses çıkmasın, kimse görmesin, duymasın, deyip birkaç laf edip hemen uzaklaşıyoruz.. Kulağına fısıldadığımız arkadaşların yüz ifadelerine bakıyoruz acıyla, içimizde şüpheler oluşuyor, acaba, dediklerimi anladın mı, acaba bu aslında kimin adamı.. Laf taşıyan laf götüren, yalan yanlış senaryolar yazan, bilmem ne kitaplarında adlarınız N.G. gibi hani yüzleri bantlı cinayet zanlısı ama çocuk olduğu için kapatılmış gibi ama bir ispiyon bir şüphe oluşturmak için böyle verilmiş ne çok tezvirat, manipülasyon..

    19 yaşımdan beri dergiler gazeteler içindeyim ve 19 yaşımdan beri olup bitenleri izliyorum, işte bu kırk yılın değirmeni bizi böyle eğitti böyle değirmeninde öğüttü.. Ama gestapoların elinde gazeteler TV"ler var ve binbir yalan söylüyorlar, suçluyorlar, uyduruyorlar, bin türlü iftira atıyorlar.. Benim yazılarım ortada konuşmalarım ortada, ancak, onların bu yazılara ve bu konuşmalara baktıkları yok. Onlar kafasında bana bir gömlek biçmiş, kendilerince beni bir yere yerleştiriyorlar ve durmaksızın iftira atıyorlar. Uğraşılacak gibi değil. Ben bütün fikirlerimi şu cümlelerle yeniden özetleyeyim, ben bağımsız cumhuriyetimize ve müslüman geleneklerimize bağlı ve bu değerlerin yanyana yaşayabileceğine gönülden inanmış bir kardeşinizim. Amerika"nın Irak işgaline alet olan onlarca müslüman dergi yazar ve gazetenin yüzlerine tükürdüm küfrettim.

    ...

    Ömrüm oldukça ben yaşadıkça bugün hukuki sakıncaları yüzünden söyleyemediğim çok şeyi bağıra çağıra yeri göğü yırtarak ve edebiyatın büyülü gücünü tekrar tuşlarıma enjekte ederek savaşacağım. Herkes beni bir şekilde tehdit ediyor, itham ediyor, suçluyor, uyduruyor, iftiralar atıyor, ve bizler dikkatli konuşmaktan artık konuşamıyoruz. Ama benim de onlara bir söyleyeceğim var, bizim yaylada bir Rasim ağbi vardı, yaşlı bir adam ve yoksul. Köylü Rasim ağbiye iyilik olsun diye birkaç tavuk veriyormuş, ama birileri bu tavukları Rasim ağbinin tarlasından çalıyor. Köylü yeniden veriyor, ama tavuklar yine çalınıyormuş. Rasim ağa şaşırıyor, hem köylü veriyor bu tavukları iyilik olsun diye ama yine köylünün içinden birileri bu tavukları çalıyor.. Çalanın kim olduğunu da bilmiyor. Rasim ağayla aynı ruh haleti içindeyiz bugünlerde.. Ancak Rasim ağa dayanamamış ve bir gün köylüyü karşısına toplayıp, "bu tavukları birileri bir daha çalarsa, kimse gelip bana götüm küçük demesin.." Bunu diyorum, bu kadar töhmet bu kadar iftira bu kadar yalan, eğer altından birşey çıkmazsa, kimse götüm küçük demesin.. işte kalemimin ve dilimin ince marifetlerini herkes asıl o zaman izlesin.
    1 ...