rütbeli ya da rütbesiz bütün askerlere, ordu mensubu olduğu ilk andan itibaren "emre itaat etme" fikri empoze edilir.
askerlik yapanlar bilirler "emir demiri keser" ve "mantık aramamak"en geçerli kuraldır. ağaca selam ver derler verirsin, çök der çökersin, kalk der kalkarsın. aksini yaptığında emre itaatsizlikten en iyi ihtimalle korkutma amaçlı savunman alınır. ya da diğerlerine ders olsun diye komutan tarafından bir güzel pataklanırsın.
bırak astsubayı ya da uzmanı, acemi birliğinde onbaşına bile üstün olduğu için itaat edersin. aynı şekilde onbaşı da çavuşa. bunları birbirine şikayet edersen yine suçlu sen olursun. bu er ve erbaşlar için geçerli.
askeri okullarda okuyanlar ise daha girerken imzalatılan evraklarla "emre itaat" konusunda garantiye alınır. düşünsenize, bir çocuk giriyor askeri liseye, çalışmış ve seçilmiş. isteyerek giriyor hepsi.. bir tomar kağıt önünde, en başlarında "emre itaatsizlik" ten başına neler gelebileceği yazar.
ayrıca askeri öğrenciler ileride rütbe aldıkça daha büyük birliklere komuta edeceğinden ve ellerinde bu tarz girişimlere destek sağlayacak imkanlar bulunabileceğinden komuta kademesine bağlılık konusunda daha sıkı eğitilirler. çünkü savaş anında en küçük bir aksama çok kötü sonuçlar ortaya çıkarır.
yani güzel kardeşim;
üstünden aldığın emrin kanunsuz olup olmadığını sorgulayıp doğrulamak her koşulda mümkün olmaz. hele ki böyle bir durumda "ben gidiyorum" deme şansın yok denecek kadar azdır.
düşün ki komutanın geliyor ve yukarıdan emir geldi operasyon var diyor. dışarı çıkıyorsunuz. tek muhatap olabileceğin kişi sana emri veren komutan. orada "komutan az dur ben bi paşayı ariim de sorayım" deme şansın olmaz. "eee yazılı emir nerede?" diyemezsin. desen de fayda etmez, orada ölürsün ya da tutuklanırsın.
şimdi kalmış diyorsun ki "kanunsuz emir" e karşı çıksalardı..... hadi yürü git..