sebebini basitçe açıklayacak olursak, önce özele sonra genele hitap, kuranı kerimin tebliğ şekillerinden dir. ilaveten hususi manada hz. peygambere (s.a.s.) yönelik hitaplar ancak onu bağlar mahiyettedir. bu şekilde olması kuranı kerimin genele yönelik hitabına engel teşkil etmez.
Kur’an’daki bazı hitaplar salt Hz. Peygamber’e aittir. Bunların muhatabı Hz. Peygamber olup onun dışındaki insanlara yönelik bir emir veya nehiy değildir. Dolayısıyla bu tür hükümlerle Hz. Peygamber dışındaki insanlar mükellef değildir. Bunlar Hz. Peygamber’in (S.A.S.) bizzat şahsıyla ilgili hükümler olduğundan onun vefatıyla beraber bu hükümler de son bulur.
Çünkü hükmün muhatabı ortadan kalkınca, hüküm de ortadan kalkar.
Kur’an’da yer alan Hz. Peygamber’e ait özel hükümlerin bir kısmı, izlenen teşrîî siyasetin bir parçası olup, Peygamber’in sahip olduğu yüce makama uygun ek külfet mahiyetinde olan şeylerdir. Bunlar Kur’an metninde ‘halisaten lek’ ve ‘nafileten lek’ ifadeleriyle açıkça belirtilmiştir.
Hitap/hüküm Hz. Peygamber’e olmakla beraber onun risalet veya beşer olma yönünden hangisiyle ilgili olduğunun tespiti de oldukça önemlidir. Eğer hitap Hz. Peygamber’in Peygamberlik yönüne ait ise, bu hitap ya da hüküm sadece Hz. Peygamber’e aittir.
Ne var ki hitap Hz. Peygamber’e olup onun beşerî tarafıyla ilgiliyse bir eş olarak, devlet başkanlığı, komutanlık vs. gibi, bu takdirde bu hüküm aynı konumda olan diğer insanlar için de geçerlidir.
GENELi iLGiLENDiREN KISIMLARDA iSE iLAVETEN ;
Sebebin Husûsiliği Hükmün Umûmiliği ilkesi
“Sebebin husûsiliği hükmün umûmiliğine mani değildir” ilkesi sahabe döneminden beri telaffuz edilen bir prensiptir. Sahabeden Ka’b b. Ucra “içinizden kim hasta olur yahut başından bir rahatsızlığı olursa, ona oruçtan veya sadakadan ve yahut kurbandan bir fidye vacip olur (Bakara, 2/196) ayetinin kendisi için nazil olduğunu, ama hükmünün diğer insanlar için de geçerli olduğunu belirtir (Ibn Kesir,1410 ). Klasik ve modern hemen hemen bütün tefsir ve fıkıh usûlü kaynaklarımızda bu ilke üzerinde durulmaktadır.