açık konuşayım, kendimi stoacılar gibi duygusuz hissettiğim bu dönemlerde taşa sarılmaktan farksızdır. beni aylarca mutsuz etmiş, duvarlarla konuşturmuş, umursamamış, dünyayla irtibatımı kesmiş, arkasına bile dönüp bakmadan gitmiş birine neden çok özleyip sarılayım, unuttuğum kokusunu içime çekeyim, neden yüzündeki makyaj gözüme çirkin görünsün, saçlarına soktuğu kalemi kıskanayım ki? koca kainatta onun dışında beni mutlu edecek bir şey yok mu, elbette var. niye göğe hayallerimle kurduğum merdivenden sadece o çıksın ve oradaki kristal sarayda yaşasın ki? çok özlemenin de bi sonu yok mu elbette var. sarılamadığın ya da sana sarılmadığı için duygularında bir değişim yok mu, elbette var. karşıdan gelse umrumda olmaz mı olmaz. kimseyi tanımam yoluma devam eder miyim, ederim. bir sürü şey var ya da yok bilmiyorum çok da kafa yormuyorum. hayat akar. ama henüz kimse kazanmadı sadece dünya ekseni etrafında döner...
bir taşa bile sarıldığım zaman soğukluğunu hissediyorsam çok özlediğimiz o çok özel kişi, neden sarılınca hava boşluğundan ibaret?