Sınırları dikkatli çizilmesi gereken iki farklı kutuptur. Hemen herkesin peşinen kabul ettiği üzere din var olanı kabul etmeyi, bilim ise var olanı sorgulamayı amaç edinir. Din için kanıtlanamayan olaylar mucizedir, bilim için çürümüş tez. Genellikle din adamları dinin bilime engel olmadığını iddia etseler de, bilim adamlarının görüşleri farklılaşabilmektedir.
Geçmiş zamanda dini gerekçelerle insan cesedini incelemekten vazgeçenler olmuş, bilimin sınırının da din tarafından çizildiğini kabul etmişlerdir. Diğer yandan Einstein "Din bilimsiz, bilim de dinsiz olamaz" derken insan gözünde bu iki kavramın pek de farklı yerlerde olamayacaklarını kabul etmiştir.
Günümüzde özellikle evrim teorisi gibi dinlerle ters düştüğü düşünülen konularda din bilim üzerinde bir üstünlük arayışı içerisine girmektedir. Bilimsel bir teorinin ancak yeni bir bilimsel teori ile silinebileceği, ilahi teorilerin ise hiçbir şey ifade etmeyeceği unutulmaktadır. Bu bağlamda Harun yahya ve benzeri isimler tarafından yapılmakta olan anti-tez çalışmalarının evrim teorisini araştıran bilim adamları tarafından ciddiye alındığını söylemek zordur.
Zaten avrupa ve Amerika'daki pek çok dini kurum veya kuruluş bilime daha çok etik bağlamda eleştri getirmektedirler. Örneğin gen klonlama projesinde bilim adamlarının insan geninin aynen kopyalanabileceğini kanıtlamasının ardından pek çok dini kurum bunun etik olmayacağını savunmuş ve bilim adamlarının da bu görüşü paylaşması sonucu gen projesi ideal insana ulaşma projesi olmaktan uzaklaşmıştı.
Halen Türkiye'deki durum ise pek bir acıdır. Üniversitelerin pek çoğunda sağ ya da sol görüş sahibi olan isimler yükselmekte. Hocalar bilimsel üretimlerine göre değil, siyasi düşüncelerine göre akademisyen olabilmektedir. Bu da zamanla Türkiye'deki bilim odaklı üniversiteleri bilimden uzaklaştırmıştır. Dolayısıyla Türk vatandaşının bilim ile din arasında kalırken dine yatkın olması da doğru değil ama doğal karşılanabilir.