yılların arayışlarından sonra nihayetinde aşkın aranarak bulunmayacağı anlaşılır. aşık olmak istersiniz, olursunuz; iyi kötü bir şeyler yaşarsınız, büyüsü çabuk bozulur. bu aşk mıydı? hadi ordan...
aşk değilse neydi? kimse bilmez, herkes yorum yapar, şuydu buydu diye...
dünya üzerinde ki bütün dillerin lügatında bulunan bazı kelimeler vardır; tanımları hep yetersiz kalır, ya da belki de "olmayan" birşeyi tanımlarlar...
"aşk" üzerine asırlardır bir çok insan düşünmüş; felsefesini yapmış, içmiş; şarkısını, şiirini yazmış, içerlemiş; öyküsünü, destanını yazmış... bu mudur aşk? edebiyatın aldatmacası mıdır?
belki de bizi yanılgıya düşüren en önemli şey; aşkı "ölümsüz", "nihai" olarak görmemiz...
belki de "anlık" birşey, bir "kıvılcım"dan öte olmayan, bizi sadece "alev alev" yakmaya yarayan "bir dal kibrit"...
başlamasıyla bitmesi bir olan -hani rüya görürüz gece boyu, ömür gibi gelir insana, fakat beynimizde oluşan bir kaç saniyelik elektriksel dalgadan ibarettir- ve etkisini uzun süre yaşadığımız bir travma mıdır?