daha önce yazdığım bir yazıyı kopyalamak istiyorum.
--spoiler--
türkiye'de genel akım faşizmi hazımsızlık ya da karşısındakinin görüşünü dinlememe olarak algılanıyor. tıpkı diğer ideolojileri, düşünceleri ve kavramları maddi temellerinden ayırıp bir hiç haline getiriyorsak faşizmi de aynı şekilde algılıyor ve yargılıyoruz. bu kimi çevrelerde yaygın olarak görülmeye başlanan bir durum ve sanırım bu eğilim bir süre daha devam edecek gibi. batı dünyasında "ideolojilerin sonu" aymazlığı ile kavramları maddi temellerinden sarsmanın sonu gelmesine karşın türkiye' de henüz bu eğilimin sonu gelmemiş durumda.
bir ideolojiyi yarglarken, ona karşı çıkarken ya da onu savunurken yapılacak iki büyük hata vardır. birincisi az önce de üstünde durmaya çalıştığım maddi temeller üstüne oturtmamak, ikincisi ise; bir ideolojiyi dar bir kalıp içine hapsederek onu durağanlaştırmak, maddi temellerin öneminin fazlaca abartılarak bilinç faktörünün etkisini ıskalamak. birincisine idealizm, ikincisine ise vulgerizm damgasını vurur; fakat bu başka bir konunun içeriğidir, buna değinmeyeceğim.
faşizm; düşüncelerin cebirsel şiddet ya da baskı ile değiştirilmesi, yok edilmesi değildir. evet, faşizm bu yönteme çok başvurur ve sırf bu yüzden bile "hoşgörüsüzlük" faşizm zannedilebilir, ama bir yöntem biçiminin ideolojik bir temel kazanması olacak şey değildir ve hiçbir zaman geçerliliği olmamıştır.otekilestirme ile karıştırılan bu durum, bizi faşizme karşı hareket etmede zorlar, hatta hareket ettirmez, sağlıklı bir karşı duruş sergiletmez.
sistemin faşizm ile bağını inkar etmesinin yegane yolu, bu düşünce sistemini yalıtık bir hale sokarak bulanıklaştırmasıdır, zihinleri karıştırmasıdır. bunun diğer bir örneğini demokrasi kavramında da görüyoruz. demokrasiyi hoşgörü kalıbına sıkıştırarak, onu maddi temellerinden koparıyor ve anlamsızlaştırıyor. dolayısıyla ya bir fetiş haline geliyor demokrasi ya da bir nefret objesi haline geliyor. demokrasinin özündeki sınıfsallık kaçırılırak anlamsız, hayatımıza etki etmeyen bir kavram haline geliyor. bunu aynı şekilde faşizmde görüyoruz ve onun sınıfsal konumunu, ne istediğini ya da neden bu tarz bir hareket kabiliyetine sahip olduğunu kaçırıyor, faşist demogojinin önünü açıyoruz.
genel olarak ötekileştirme ifadesinin faşizm olarak dile gelmesi ideolojilerin birbirine girmesine neden olacaktır. bu temelsizleştirme eğilimi mevcut sistemin yegane ideolojik cephanesi olup zihinleri yok etmektedir.
son tahlilde, bu yanlış konumlanın doğuracağı sonuçlar mevcut sisteme kanalize olan ideolojilerin meşrulaşması ve insan ilişkilerine indirgenmesi olacaktır. bu idealist saldırının temelinde yatan sınıf psikolojisi, mevcut sınıfsal konumlanışların önüne set çekiyor ve maddi temelsizlik karşı duruştaki ideolojik cephanenin tükenmesine neden oluyor. bu genel en yakın zamanda kırılarak ideolojilerin maddi temellere oturtulması bilinçlerimiz açısından zaruridir.