karagöz ustası hasan hüseyin karabağ, karagozevi com sitesinde, film üzerine güzel bir yazı yazmış; eleştirmek denen olgunun övmek ya da yerin dibine batırmaktan farklı bir şey olduğunu anlamak için buyrun okuyun:
Hacıvat'la Karagöz Şimdi Öldürüldü
Of Hay Hak!
Of ki ne of! Ben bir Hayâlî'yim. Anlaşılmayabilir; Karagöz oynuyorum. Kıyafeti ile değil, gerçek anlamda perde arkasından gölge oyunu şeklinde. Ramazandan Ramazana hatırlanan, yalnızca bir ayla sınırlanan bir anlayış yüzünden Ramazan gelince pek çalışmıyorum. Bu anlayış beni rahatsız ettiği gibi ortalıkta çok fazla Karagözcü! olduğunu gözlemliyorum. Sonra tüm bir yıl Ramazan Karagözcülerinin sıkıntısını çekmek bize düşüyor. Yapılan temel hataların faturası bize çıkıyor. Duydum ki Karagöz'ün filmi de çekilmiş. Daha önce bir reklâm filminde oynadığım iFR, yapımcıymış. Harika arkadaşım oyuncu seçiminden sorumluymuş. Gazeteci cinliğiyle sürekli arayıp, malum "Hamam" filminin protestocu oda başkanı gibi bir "maden bulur muyuz" fikrinin dayanılmaz cazibesi ile filmle ilgili düşüncem soruluyor. Hayır, henüz izlemedim cevabı yelkenleri suya indiriyor. Genelde duyduğum olumsuz sözlerin etkisinde kalmayıp ağız tadı ile seyredeyim diye bekliyordum ki artık dayanamadım. Gittim ve seyrettim.
Gelelim film için aldığım notlara; filmin açılış sahnesinde Topkapı Sarayı'ndaki Mehmet Karakalem albümünde yer alan cin tasvirleri benzeri bir cin karşımıza çıktı. Daha çok Budist etkileri taşıyan Mehmet Karakalem resimlerinin Şaman ayini ile ilinti kurularak filmin açılışına taşınması, merak unsuru uyandırması açısından hoş bir buluştu. Karagöz'ün çadır kapısının örtüsü arkasından ve Hacıvat'ın kızlarla eğlenirken perde arkasından gelen gölgeli görüntüleri, filmin başında gölge oyununa hatırlatma yaptılar.
Filmde ilk dikkat çeken unsurlardan biri müziğin kullanımı idi. Annesi Kam olan Karagöz'ün, geldiği coğrafya ile bağlantı kurması açısından Tuva bölgesi müziği temel alınmış. Karagöz'ün öküz böğürtüsünü andıran bir sesle dövünmesi, Tuva bölgesi müzisyenlerine özgü çift ses ile şarkı söyleme geleneğinin bir uzantısıdır. Bu bölge halkının müziklerinde doğal sesler büyük önem taşır. Müzik içinde atların nal seslerini, nefeslerini, ritimlerini duyarsınız. Burada başarı ile kullanıldığını düşünüyorum. ilerleyen bölümlerde ise müzikteki farklılığın, çok sesliliğin ayırdına varıyoruz. Meyhane sahnesindeki hayli arabesk kalan enstrüman kullanımının ve ses birlikteliğinin rahatsızlığını, Ayşe Hatun ve Karagöz karşılıklı düetleri ile kulaktan siliyorlar.
Ancak Kam Ana ve oğlu arasında kullanılan dilde bir birlik sezemedim. Ana dili kullanması gereken bir oğul-Karagöz, annesinden farklı bir dil kullandı. Ana oğul arasındaki bu ikilem, film içinde de çoklem! Karşımıza çıktı. Dil kullanımı beni biraz rahatsız etti ama devir çok dilli, çok dinli bir devirdi. Argonun hesabı bana sorulmasın sakın bu işin doğasında argo zaten var. Ben de o devrin değil, günümüzün insanıyım Bu dil özellikleri çok tartışılacak. Bunu geçip devam edeyim.
Filmde Karagöz'ün sözleri yanlış anlama nedeni olarak, kulağının bir Tatar oku ile sağır olması gösterilir. Hâlbuki bilindik Karagöz sözleri yanlış anlamaz, anlamazlıktan gelir. Karşısındaki ile tatlı tatlı dalga geçer. O tam bir 'erkanı çarıklı harp'tir.
Filmde, inançla ilgili birkaç unsurun, konunun uzmanları tarafından çok tartışılacağını düşünüyorum. Özellikle islam'a giriş sahnesindeki imamın "kelime-i şahadet" getirttiği bölümlerin. Nerede ise tam bir Ortodoks ayinine benzemiş. islam'da ruhban sınıfı yoktur. Ona bir başkası şahadet getirtmez. Kişi kendi inancı ile dine girer, zorlama olmaz. Filmdeki Ayşe Hatun karakterinin sözü ile; "Kılıcın açamadığı hiçbir kapı yoktur. Ancak kalp, bunun dışındadır."
ikincisi ise; Pervane karakterinin ikinci perdede Tatar beyi Eratna'ya sorduğu, "islam'a girmişsin. Sünni mi, Alevi mi?" sorusu. islam'a girişte böyle bir ayrım yoktur. O dönem Anadolu'da Şii inancı siyasi bir nitelik taşıdığından hoş karşılanmıyor, baskı görüyordu. Alevilik ise bir inanç sistemi olup daha farklı bir yapı taşımaktadır. Dönemin en önemli kolu Bektaşiliktir. Bektaşilik, fethedilen yerlerdeki kişileri ılıman yapısı ile islam'a ısındırmak için bir araç olarak kullanılmıştır.