siyasi, hukuki , felsefi anlamdaki gelişim ya da gerileme olsun, her tarihsel olguyu ve içinde barındırdığı süreci sınıfsal çatışma temeli dahilinde kurmak ve ekonomik yönü gereğinden fazla vurgulamak olayı basite indirmektir. milliyetçilik de dahil olmak üzere her tür olguyu bu şekilde tahlil etmeye çalışmak birçok marksistin de yaptığı gibi harika zırvalar yumurtlamaktan başka bir şey ifade etmez. (zırva kelimesi durumla ilgili olarak engels'in genç marksitleri eleştirmek için kullandığı bana ait olmayan bir terimdir)
kısa ve öz olarak her genel ilke her özel şarta kalıp olarak oturabilir diye bir kanun bulunmuyor. özellikle sosyal bilimlerde asla. sosyolojik olarak farklı altyapılara sahip toplumların değişim sürecinin de birbirinden farklı olarak ele alınması gerekir. bu noktada genel geçer ilkeler alaşağı edilebilir. ideolojiler kabul edilmek istediği toplumun şartlarına ayak uydurmak ve evrilmek zorundadır. ekonomik determiminizmi bu kadar baskın olarak kullanmak ise gerçeklikten tümden kopmaktır. batı ve doğu halklarının birbirinden bağımsız ve farklı yönmelerde gelişen tarihsel ve toplumsal özellikleri göz önüne alınırsa ansiklopedik tarzdaki bir salt marksist anlayış bu kalıba uymayacak ve tarihsel süreci değerlendirmede de yetersiz kalacaktır. bu her anahtarın her kiliti açamayacağının tespiti kadar kesin bir gerçekliktir.
batının marksist anlayışını, özellikle batı ve doğu arasındaki toplumsal katmanların oluşumunun , gelişen tarihsel sürecin niteliğinin birbirinden farklılıkları bu kadar aşikarken doğuya sentez etmeye çalışmak hastayı kan uyuşmazlığı nedeniyle kaybetmek demektir.
türkiye'de marksist anlayışının milliyetçiliğe de halkın inançlarına da bakışı bulanıktır. bu yüzden toplumdan bu kadar uzak, işte bu yüzden değişmezse asla kabul görmeyecek..