sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

entry25451 galeri video48 ses35
    7208.
  1. küçük kayaları süren dalgaların biriktiği yerlerde çanaklar oluşur. onun üzerine de ufuktan bir aydoğan peydah olur ki; biz buna rezalet ve ya feraset diyoruz.

    kiralık kelimelerle anlatılagelenlerin tümü geri döndü. bu gidiş gelişlerin tümcesi, tümden hiçe varım yöntemi hasebiyle, hesapsız kitapsız ve biraz da allahsız biçimde başladığı noktaya geri döndü.

    vekil krallıklar hüsranla sonuçlandı. oysa pu yi ile Tutankhaton arasında sadece 8 yıl vardır. vakanın tümü ise 105 haftadır. ayrıca türkiye cumhuriyeti jandarması da emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasından sorumlu silahlı askeri bir birliktir.

    umarsızca serencam eden bir demir yığınında doğan kirli sakallı adamlarla 2 küçük kız çocuğu ve 1 erkek 1 kız biçimdeki kombinasyonlardan sonra bu kirli dünyaya çocuk getirmeme konusundaki polikistik ısrarlar sonucu elim hikayeler başlamadan son bulma imkanı da bulma hakkına böylece sahip olabilmektedir.

    -kelimeler biraz orospular gibidir, fiyatınca muamele-

    iyi insanları kötü tanıma devirleri olduğu gibi, kötülerin naif göründüğü puslu havalarda var olmuştur.
    oysa insan halının altına ayağını sokup kaldırmaca oynadı diye azar işitmeyi hak etmeyecek kadar masumdur.

    bırakın çocuklar yerdeki muşambaları dilediği gibi yırtabilsinler.

    aklımızın kıvrımlı tarihi sokaklarında yeterince dolaştığımıza ve asıl maksattan her zamanki gibi uzaklaştığımıza göre merama geçebiliriz.
    kendisi konya'nın en elit ve metrekare başına en az yobaz düşen bölgesidir. tabi ki bir ermenek bir ayrancı bir başyayla bir eyüp etmese de ederi olduğu kadar.

    hani her bir şehrin üzerine lanet gibi doğar ya ay. milyonlarca insanın tek bir aynada saçlarını taraması gibi bir şey. bu yüzden her ay doğduğunda ve aklıma aydoğan geldiğinde kepeklerim dökülür.

    -dünyanın kepengi neden yok?-

    kimi kokular ve dokular, böyle kulağa sanki ağıza zorla çalınan bal gibi gelen anlar vardır. pişmanlığın ve müflis en çok da necis bir hayatı yeterince geç kalmışken kaçırmaya benzer biraz da.

    2 oda bir salon.
    o da mutlu olmak için işte.

    koltuk takımlarından medet umar hale gelen ve topraktan fazlası ile izole edilmiş doğalsızlık, doğasızlık psikozu.
    ütopik bir kavram olarak mutluluk, yenikapı metro istasyonunun kafa nereye biz oraya cinsinden türkiyenin her yerini gezecekmiş gibi sanılmasından da doğabilir.

    sanrılar ile tanrılar arasında t ve s kadar fark vardır ne de olsa.

    ikisi de umut dağıtır ama para peşin çalışan hayat kadınları kadar gerçekçi olamazlar.

    eğer bir çakmaktaşı medeniyetin mili olmuş ise, bir kıvılcım kısır döngünün çarklarına start verebiliyorsa ve determinist bir dünya görüşü afyon misali uyutabiliyorsa kimilerini, uyuyor sanıyorsa o kimileri, bir diğerlerini, taşlar yerine sen öyle görmek istediğin için düzgün oturmuş gibi gelir. halbuki yatıya gelen misafirlerde vardır ve o tevafuklara tenezzül etmek kaza ve bela ve ata getirir.

    ata kazayı, kaza da belayı bozarmış dua ile. eh kullarda gereksiz yere azmadığına göre, hakk'da bela yazmayıverir böylelikle.

    -tavlayı koltuğunun altına kıstırmak isteyen ismini yazdırsın.-

    işbu şekilde tahayyül ettikçe tesadüflere zemin kalmıyor. toprak kayıyor, taraçalar oluşturmalıyız sık taraklarla.

    hem 3 şeye hüküm bina edilmez; insan, rüya ve t....

    böyle olmakla beraber, yani binaenaleyh; hiçbir şey değişmemiştir ve değişmeyecektir.

    naçar; insana da yazık bilmiyor ki gaybda, kendisinin gıyabında neler olup bitiyor.

    eğer bir bilse ve görse hali nice olurdu tabi ki.

    boşluğa atılan ve yıldızlar gibi dökülen lakırdılar, hem hiç haberi olmaksızın bir sinenin tahmini 1 milin 3'te biri kadar mesafede bir diğer sineyi kasıp kavurduğunu.

    eğer emin olabilse insan, yeterince yakıp kavurmadığı ve muallakta bıraktığı taşın, dünyanın, evdeki tavanın ve camlardaki saksıların tepesine düşmesini diler.

    çendan zaman mevhumu kendisi gibi insanı olduğu yerde bırakmıyor alıp bir yerden diğer köşeye mutlak surette taşıyor.
    şimdi ise yeni günlerin ve yeni yüzlerin buruk heyecanını yaşamak mı yoksa bu müflis ve biraz da pis vakıadan ders çıkarıp susup oturmak mı?

    -şöyle okkalı bir allah kahretsin! kahretsin vurgulu olacak-

    mumlar teheccüde kadar da yanabilir amma velakin bir rüzgar çivi taklidi yapıp sökebilir çivilerini kimi çatıların.

    düşüncenin sırtlana sansara çakala ve harisken habis olan şeytana benzediği çoktur.

    hem insan derisinin altındaki ete kemiğe kana bile yabancıdır. kaldı ki bir başkası.

    dolayısı ile hançer mümkündür. ikili delilik mi namussuzluk mu insanilik mi? ne farkeder? soruları, soruların takip etmesi de sıkıcı bir iştir aslında. hem de saat 04:17 civarıyken.

    beyinlerin içinde yaşamadığımız sürece yanılmak mümkündür.

    bir zar atıp otobüs duraklarında beklemeliyiz. bir sansar gibi. sar günü gelip çatacaktır mutlaka.

    -o ne kötü bir gündür, onları elim bir azapla müjdele-

    Çünkü o gün er ya da geç gelecek.

    meram, ilk cümlede saklıdır...
    3 ...