Alman edebiyatina ilgimi artiran kitap.
"...
bir kartal, tavuk yumurtaları üzerine kuluçkaya yatsa ne olur, biliyor musun küçük adam? başlangıçta kartal yumurtalardan kartal yavruları çıkacağını, bunları büyütüp büyük kartallar yetiştireceğini sanır. bir bakar ki, yumurtalardan civciv çıkıyor. çaresizlik içinde bulunan kartal, civcivlerin büyüyüp kartal olacağını umar gene de. bir kez daha kuluçkaya yatar, sonuç aynı. kartal bu durumda, gıdaklayan tavuklarla civcivleri yeme itkisini bastırmak için çok uğraşmıştır. onu yemekten alıkoyan tek şey küçük bir umuttur. yani bu civcivlerden birinin, bir gün küçük bir kartal olabileceği, büyüyüp kendisi gibi yetenekli, kendisi gibi çook yükseklerdeki yuvasından bakıp uzakları görebilecek, böylece yeni dünyalar, yeni düşünceler ve yeni yaşama biçimleri bulunduğunu anlayıp bunları arayabilecek büyük bir kartal olabileceği umudu. üzgün ve yalnız kartalı yumurtalardan çıkan tavuk ve civcivleri yemekten alıkoyan şey yalnızca bu küçücük umuttur. tavuklara ve yavrulara gelince, onlar bir kartalın kuluçkaya yatması sonucu dünyaya geldiklerinden habersizdirler. nemli, karanlık vadilerde çook çok yükseklerde sarp kayaların üzerinde yaşadıklarından habersizdirler. tek başına kalmış kartal gibi uzaklara bakmazlar. kartalın kendilerine getirdiği yiyecekleri tıkınıp durmaktadırlar boyuna, durmadan gagalamakta, karınlarını doyurmaktadırlar. yağmur yağdığı ya da fırtına koptuğunda onun güçlü kanatları altında ısınmakta, korunmaktadırlar. kartalsa kendi gövdesini fırtınaya siper etmekte, herhangi bir korumadan yoksun bulunmaktadır.
daha da kötüsü, bu tavuklar ona tuzaklar kurmakta, siperler ardına gizlenerek ona ucu sivri kaya parçaları, taşlar atmaktadırlar. onların kendisine kötülük yaptığını anlayan kartal ilkin bu tavukları parçalama isteği duyar. ama düşünür, onlara acımaya başlar. belki, diye umar, gün gelir, bu yalnız önünü gören ve gıdaklamaktan, yalayıp yutmaktan başka bir şey bilmeyen civcivler arasında kendisi gibi olma yetisine sahip bir kartal çıkar.
yalnız kartal, bugün bile umudunu yitirmiş değildir. bu yüzden kuluçkaya yatmayı, civcivler çıkarmayı sürdürmektedir.
sen bir kartal olmak istemiyorsun, küçük adam, bu yüzden de akbabalara yem oluyorsun. kartallardan korkuyorsun, bu yüzden sürüler halinde yaşıyor, senden kalabalık olan sürüler tarafından da yutuluyorsun. çünkü senin tavuklarından bazıları da akbaba yumurtaları üzerine kuluçkaya yattı. ve akbabalar, kartallara, seni daha ileriye daha iyi geleceklere götürmek isteyen kartallara karşı olan führerler haline geldi. akbabalar sana leş yemeyi ve birkaç buğday tanesiyle yetinmeyi öğretti. sana bir de "heil, heil, büyük akbaba!" diye haykırmayı öğrettiler. şimdi büyük kitleler halinde açlıktan kıvranıyor ve ölüyorsun, ama gene de senin yumurtalarına kuluçka yatan kartallardan korkuyorsun.
düşünürken de korkak davranıyorsun, küçük adam, çünkü gerçek düşünme eylemi, bedensel duygularla birarada gerçekleşir, sense bedeninden korkarsın. pek çok büyük adam söyledi sana: "aslına dön -içinden gelen sesi dinle- hakiki duygularının buyruğuna uy- sevgiyi yeşert, sev." ama onların sözlerine kulak tıkadın, sağırdın sen, çünkü kulakların bu sözlerden sağır olmuştu. söylenenler uçsuz bucaksız çöllerde yitti; hakikati söyleyen yalnızların sesiyse, senin korkunç boşluğun içinde, senin çöllerinde yokoluyor küçük adam."
....