ağır bir kaza geçirmiş, yolda buluyorlar. apar topar hastane tabii.
nesi var diye soruyorum. "durumu bayağı ciddi windwardside, kaburgalar kırık, kafatası çatlak, iç kanama ve beyin kanaması var, durduramıyorlar. kötü senaryolar var..." diyorlar.
düzelse de eskisi gibi sağlıklı olmayacak, bu evrede onu biliyorum. ama düzelsin istiyorum.
3 gün sonra tekrar telefonum çalıyor. korkarak açıyorum. "başımız sağ olsun, kaybettik." diyorlar.
olduğum yerde oturup ağlıyorum.
gözlerimin önünden ayvalık'ta çekim yaptığımız günler geçiyor.
sabah sizin odanıza girip senin başında "ya sahneleri kostümleri söylemedin bana kalk hadi" diye seni uyandırmalarım,
dış gece sahnelerinde üşüdüğümde hırkanın iki tarafını da açıp gel işareti yapmaların ve sana sarılıp "Helal be soba yürekli adam" demelerim,
set olmadığı günlerde sahilde biralamalarımız, otelde rakı içip şarkı söylemelerimiz,
ismime takılıp benle dalga geçmen...
sesin kulağımda yankılanıyor hala. fotoğraflarımıza bakıp ölmüş olmana inanamıyorum. çok gençtin, çok çalışkandın, gerçekten çok çok iyi bir insandın.
kabul edemiyorum, o yüzden seni gömerlerken bakamadım. içim almadı gerçekten.