sözlük yazarlarının itirafları

entry163148 galeri video563 ses32
    138635.
  1. küçükken, bir arkadaşımla kızak yapmıştık. gördüğümüz her yokuştan kendimizi aşağıya bırakırdık. yıllar sonra da yokuştan aşağı kaymaya devam ettim. ama tek bir farkla. kızak yoktu altımda, zihnim vardı yalnızca. aslında benim böyle olmam için hiçbir neden yoktu. küçükken kimse kötü davranmamıştı bana. kötü şeyler yaptırmamıştı. her gün dayak yememiştim. kimsenin tacizine uğramamıştım. kendiliğinden geldi acılarım. yerleştiler içime. sonra alıştım, kabullendim ben de. sanki dünyada başka türlü bir hayat yaşanamazmış gibi. ben ki saplantılardan nefret ederdim. kendim taşlaşmış bir pislik haline geldim. benim hikayem böyleymiş. kimsenin hikayemi tamamlamasına ihtiyacım yok. benim hiçbir şeye ihtiyacım yok. dışarıda geçirdiğim tek bir gün bana yeter, hayatımın geri kalanını delirmeden karanlık bir hücrede geçirebilmem için. saniyeler aylar olur. dakikalar yıllar olur. sonra o bir günü on yıl, yirmi yıl düşünebilirim. ve bir beş yıl da unutmak için harcarım. bir on yıl da tekrar hatırlamak için, o günü düşünürken düşündüklerimi. yetmiş iki yaşımda öleceğim ben. bir kadın söyledi. daha çok var. bu aralar kapatsalar beni, en az iki yüz yıl da cehennemde düşünebilirim yeryüzünde yaptıklarımı.

    an azılı paranoyaklarla yarışabilecek kadar kendimi kışkırtmaya çalıştığım o eski günlerin birinde, cehennemde, o an dünya üzerinde üzülmelerini istemediğim üç insan olan annem, babam ve kardeşimin, evden ayrılıp gittikten sonraki yaptığım her şeyi dev bir ekrandan seyredebileceklerini hayal ettim. tabii ben de yanlarında. bakışlarının tonlar çeken ağırlığının altında bir böcek gibi ezilmek için. ve kalpleri ile beyinlerinin arasından çıkan, benden istedikleri halde nefret edememelerinin sesi, kemiğin etten ayrılma sesi. kasaplarda duyulanlardan. altı yıl kadar önce bir kurban bayramı'nda, yapacak adam bulunamadığı için bir koç kestim. daha önceki yıllar gördüklerimi hatırlamaya çalışarak, boğazına dayayıp çektim bıçağı kendime doğru, boynuzlarından tutup boynunu kırmaya çalışarak. mucize. ilk denememdi ve hayvan anında öldü. birkaç titreme. sonra hiçbir şey. ama o ses.. deriyi yırtan bıçağın ve boyun kemiğinin kırılma sesi.. birkaç yıl takip etti beni. ve işte ailemin dev bir ekranda beni izlediklerini düşündüğüm o zamanlarda, onların benimle ilgili daimi hayal kırıklıklarının da sesi vardı. işte o hayvanın ölümle karşılaştığında vücudundan gelen ses..

    başlarım birkaç saate voltalarıma. atom bombasını uyuyamadığı için icat etmiştir, diyorum içimden, fotoğrafını yıllar önce bir ansiklopedide gördüğüm adam için. ben de uyuyamadığım için yürüyorum odanın içinde. pencereden kapıya. beş adım. pencerenin orada dönüşümü yaparken rüzgarımdan perde havalanıyor. kapının beyazı gözümü alıyor. yürüyorum. kilometreler gibi geliyor bana, attığım her adım. sanki dünyayı yürüyorum ufacık odada. ben uyurgezerim, diyorum. hem hayal ederim, hem yürürüm. ufacık bir odada volta atarken (ki dört volta sonrasında güzergahı ezberlediğimden kapatırım gözlerimi) meksika'dan çin'e giderim. oradan da cennete. sonra kanada'ya. oradan da cehenneme. bavula gerek yok. kendimi götürmem yeter. benim ilacım böyle küçük odalardır. böylesine atılan voltalardır. beş adımda aşılan denizler, beş adımda tırmanılan dağlardır. perdenin havalanışı okyanustaki kasırgadır. kapının beyazı alaska'nın karıdır. sarı duvarlar sahra çölü'dür. kendimi götürdükten sonra her yer aynıdır..
    29 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük