o kadar her şeyi değiştirmek istiyorum ki anlatamam. yaşadığım şehri, sevdiğim kadınları, okuduğum bölümü.. ama hayatıma dönüp bakınca "devrim" niteliğinde yaptığım tek değişikliğin, başkaldırının orta okulda olduğunu görüyorum. kalede iyi olduğum için kaleye alırlardı beni, yanlış anlaşılmasın top benim olduğu yahut şişman olduğum için değil. severdim de kaleciliği fakat 4 dönem boyunca hiç bir başarımız olmamıştı sınıf olarak. bu durumda içten içe bozulan paralel yapı gazlamaya başlamıştı beni. yok efendim sen oyunda olsan şampiyonuz, kalede harcanıyosun. dış mihrakların da makarası olmuştum. "ulan adamlar ronaldiho'yu kalede oynatıyor" lafları. durum bu olunca sınıfın "kız" popülaritesini de elinde tutan ben, ultimatom verdim. artık ya oyundaydım yada hiç yoktum. bunlar kendi aralarında maç yaparken kızlarla kantin köşelerinde fingirdemeler olsun, dondurma yemeye gitmeler olsun, dersten kaçıp sahile oturmalar olsun hep benden soruldu o ara. ama futbol oynayamamanın verdiği burukluk içimdeydi anlarsın ya. bunu anlayan kızlar da ipnelik gibi bana destek olup kimseye pas vermemeye başladı, onlardan da bi' ultimatom anlıyacağın. durum bu olunca takımda kendine zor yer bulan "kürt" bir arkadaş vardı.
*yanlış anlamayın lafım ırkçılığa dönmeyecek.
fakat counter strike oynayanlar bilir o dönemde, teröristlerin bir modeli vardı, beyaz montlu. işte bu çocuğun da aynı şekil montu vardı. nasıl benzettiysem artık, serkan deyince o tip gelir gözümün önüne hala. neyse bu arkadaşın da kızlarla arası pek iyi değildi, ironiye c4 mü kurarsın, molotof mu atarsın sen düşün. ne olduğunu anlamadan bu çocuğun da verdiği ultimatomla yanımda yer aldığını farkettim. zira askeri kuvvet bakımından da sağlam bir arkadaştı. çoğu insan ondan korkar, ondan korkmayan da abilerinden korkardı, bense pek sallamazdım sanırım, bilmiyorum. geçen yaz oturup yaprak sardık kendisiyle, gecenin ilerleyen saatlerinde evli ve iki çocuğu olduğunu anlattı, şaştım kaldım o kafayla. çok geçmeden bir iki kişi daha çekmiştik yanımıza, durum bu olunca sınıfta takım çıkarabilecek erkek popülasyonu kalmamıştı, ikiye bölünmüştük. bir kaç gün sonra önümüzdeki turnuvadan çekilmek zorunda kalacaktık ki o muhteşem fikir atıldı ortaya, evet hatun tayfası tarafından;
"ikiye bölündünüz madem, maç yapın kazanan ekip takım kursun kimse de sesini çıkartmasın paşa paşa oynasın."
çok güzel plandı, eyvallahdı, hayırlı olsundu. ertesi güne hemen bir maç planı, hatunlar hazır, çeşmenin ordan maçı izleyecekler, serkan'ın abileri gelmiş, herhangibi' hır gürde araya girecekler. yani tribün baskısı da yanımızdaydı. durum bu olunca tüm gazı arkasına alan ronaldinho tek başına sırtladı takımını ve sınıfın yeni kaptanı oldu.
şimdi şu olaya dönüp baktığımda cedric referansı yapasım geliyo, o yaştaysanız falan diye ama sanırım o hallerimi gerçekten çok özlüyorum ve osuruyorum.
not: o sene turnuvanın şampiyonu bizim sınıf, gol kralı ben olmuştum. oynadığımız altı maçın ikisinde "anneye küfür" yüzünden ayrı ayrı iki kırmızı kart görüp diğer iki maçta da oynayamayan serkan, final maçına ağzında bantla çıktı.