bence futbol fanatikleri ikiye ayrılır, ülkemizde.. avrupa maçlarında rakip takımı destekleyenler ile takım kim olursa olsun türk takımını destekleyenler.. bu kadar basit..
ne rakibi destekleyenlere 'vatanını satmış', ne de türkü destekleyenlere 'takımını satmış' diyemem.. bu bir oyun bu oyunun içinde de böyle ikilemler var..
ben ise bir galatasaray fanatiği olarak, kendimi bu iki kalıba da oturtamıyordum.. fikir olarak ikinci kalıba daha yakınım, ama bazı maçlarda, yok olmuyordu.. hadi beşiktaş'ı, trabzon'u falan iyi de, her futbolcusuna, yöneticisine ayrı kıl olduğum fener'i tutuyor gözükürken avrupa maçlarında, yalan söylediğimi, tiyatro yaptığımı hissediyordum.. gol atarlarsa tarifi olmayan duygulara gark oluyordum.. hem üzülür, hem de sevinir mi bir insan?.. oluyordu işte.. kolay değil, ezeli rakip.. kendime bile itiraf edemesem de durum buydu..
neden bütün entryi -di'li geçmiş zamanda yazdım peki?.. çünkü artık kendi yerimden eminim..
colin kazım'ın (kimse kusura bakmasın benim için hiç bir zaman kazım kazım olmayacak o.. kazım kazım diye adam mı olur lan?) şutunu hilario çeldiğinde 'hasktrrr' diye havaya refleks olarak fırlamam bir tiyatro, drogba'ya en ucuzundan bir frikik hediye edildiğinde, hakeme fenerbahçe'li kardeşlerimle beraber ağza alınmayacak küfürler saydırmam (ki burada lütfen kampanyası devreye giriyor.. lütfeen..) bir yalan, fener ikinci golü yediğinde boğazımın düğümlenmesi bir skeç olamaz..
tarafımı belli ettim lan en sonunda.. yerimi seçtim.. dark side'a kaymadım, gücün tarafındaymışım meğerse..
buradan bütün fenerbahçe taraftarlarına, her ne kadar çoğuna ayrı ayrı sinir olsam da, en içten dileklerimle 'geçmiş olsun' diyorum.. ''seneye işallah beraber izleriz bir daha maçlarınızı..'' diyorum.. ''ligde kralını tanımayız ama, sonunuz yakın..'' diye de ekliyorum..