"tanrının verdiği kadarı"yla yetinmeyip, doğadan olabildiğince yararlanmak, mal elde etmek, kısaca üretmek kaygısı taşıyıp, zamanının* tek yönetim mekanizması olan dinle bir nevi çatıştığı için, laiklik kavramının doğuşunu kolaylaştıran, ya da bu doğuşun nedeni olan kavram, sistem*. maddiyat ve maneviyatı birbirinden ayırmaya yönelik belki de ilk eforu sarfeden kapitalizm, ya da kaymak yeme sistemi, büyük olasılıkla bu efor sayesinde kaymak yemiştir, yemektedir.
ayrıca, insanı sürekli ikilemde bırakan -izmdir. basit bir örnek olarak farz edin ki bir kişi, star wars fanıdır, herhangi bir mağazada gördüğü gudik veya değil her figüre, oyuncağa saldırıp satın almakta ya da almak istemektedir. özüne bakıldığında star wars yaratısı, insan hayalgücünün, yaratıcılığının güzel bir örneğidir, sanattır. ancak fazla öze bakmadan yapılan bir gözlemle, bu sanatın büyük bir sektöre dönüştüğü, desenli iç çamaşırlarından neredeyse tuvalet kağıdına varan değişik dallarda ürünler verdiği görülebilir. işte bunun gerekliliği ya da gereksizliği, olayın para boyutunun aşırı büyümesi; bahsettiğimiz star wars severin ikileme düşmesine, hatta yaratıdan soğumasına neden olabilir.
şu da ileri sürülebilir ki, kapitalizm, insanlara şu sınırlı hayatlarında tadabilecekleri, deneyimleyebilecekleri türlü "şeyler"i kolayca ulaştırmakta, sevdikleri şeylerle ilgili yenilikler, güncellemeler, alternatifler* sunmaktadır. ancak bu "şeyler" hep madde, insanlar da madde bağımlısı mı olmak zorundadırlar? deneyimleyecek yeni düşünceler, fikirler, duygular, kısaca soyut kavramlar yok mudur? ya da, aynı işlevi gören bir cihaza yüzlerce alternatif oluşturulması ele alınırsa, dünyanın bazı yerlerinde insanların bu devasa üretimi gerçekleştirebilmek ve 2-3 kuruş almak uğruna ölmesi doğru mu? peki ya kutusu yeni açılan bir objenin bünyede yarattığı mutluluk, heyecan? ikilemler, yanıtlanması kolay olmayan sorular... yine de, -varsa- insancıl çözümler öneren sistemleri tercih etmek, yoksa da yenilerini yaratmak daha doğru geliyor. daha kolay değil, daha doğru.