mahalle bakkalından hırsızlık yapmamaktır bir nevi.
bıyıkların yeni terlediği dönemlerde herkesin gözünün senin üzerinde olduğunu hissedersin. çünkü hep yasak/günah/ayıp üçgeninde bir şeyler yapma peşindesindir.
sonuçta hırsızlık yaparken yakalanma korkusu daha çok, ailenin yüzüne bakamama ve en önemlisi onları utandırma ihtimalinden kaynaklanır. dolayısıyla kendi mahallende yakalanma ihtimalini ortadan kaldırarak bu problemi bir ölçüde aşmış olursun. bir ölçüde... çünkü inatçı bakkal amcalar vardır bir de. yakalandığında ne ağlama işe yarar ne deli numarası ne de aptala yatma. evini bulana kadar kulağından çeke çeke dolaştırır seni peşinde.
bir de, az rastlanılan saflıkta derece yapmış bakkallar vardır ki kişi kendini darı ambarındaki gözü aç tavuk gibi hisseder oralarda. adamı 10 dakika boyunca oyalarsın. bilenler bilir eski bakkallarda sadece ön tarafı camekan olan dolaplar vardı, o dolabın arkasına 3 kere 4 kere gönderirsin adamı, görüş alanından çıkar çıkmaz cepleri doldurmaya başlarsın. "yok amca, gazoz değil siyah olanından..." git, gel, o değil şu bu derken en son "neyse ben bi sakız alayım." la beraber ceplerindolu evin yolunu tutarsın.
mahalleye vardığında arkadaşlara çikolata, fındık fıstık verirken anlatırsın başarı dolu hırsızlık maceranı.