mcdonald s

entry627 galeri video1
    418.
  1. hala burada yemek yiyen enayi var mı çok merak ediyorum doğrusu. 15-20 liraya çük kadar menü yiyeceğinize, gidin kasaptan 10 liralık kıyma alın, sebze falan alın, ne bileyim patates falan alın götürün verin annenize, güzel kıymalı bi sebze yemeği yapsın. yanına da pilav ohh... veya ne bileyim, soslu tavuklar var güzel kemiksiz. yanına da güzel bi göbek alın, domates falan, başınızda ananız da yoksa misal veya yemeğinizi yapacak bi sevdiceğiniz yoksa, oturun kızartın tavukları, salatanızı yapın, zıkkımlanın abi. sağlıklı yemeğin tadını çıkarın, yemek yerken içinizde şüphe olmasın. eğer böyle yapmazsanız boku yersiniz söyliyim.

    neden mi?

    bundan 5 sene önce falandı, öğleden sonra civarı, felaket acıkmışım, izin günüm evde kimse yok, zaten evde biri olsa hayatta söylemem dışardan, evdekilere de söylemek icap eder çünkü, sonra girer köküyle. herneyse; düşünüyorum ne yesem acaba diye, bi yandan da götümü kaşıyorum. nette bakınıyorum google'a yazıyorum "ne yesem lan google bi tavsiye ver" diye. bütün yollar mekdanısa çıkıyor. menülere baktım falan, bi menüyle göz göze geldik.

    dedim aha yıllardır aradığım aşkı galiba sonunda buldum...

    adı double quarter pounder idi. gözleri koyu kahverengi, saçları sırma, bol peynirli, turşulu, kısacası tam aradığım şeydi. hemen sipariş verdim, seçeneklerden en bol ekstraları işaretledikten sonra kendimi psikolojik olarak ilk randevumuza hazırlamak için evde volta atıp sakinleşmeye çalışıyorum. hani bilindik menüymüş normalde ama ben bilmiyorum tabii, dışarıdan yemek söyleyen biri değildim çünkü.

    40-45 dk sonra falan zil çaldı... bizim sipariş geldi, aşırı heyecanlıyım. eleman merdivenlerin aşağıdan kafayı uzattı, gel dedim birader burası. elinde double'ım ağır ağır çıkıyor merdivenleri, geldi. eleman bana bakıyor, ben elindeki pakede. suratında da "ağzının tadını biliyosun şerefsiz" ifadesi var. uzattım parayı, üstünü almıyo musunuz dedi. kalsın birader ayağına sağlık dedim. geçtim içeriye.

    elimde paket, bi mutfağa bakıyorum bi salona. nerde yesem acaba diye. görmemişliğin vücut bulmuş haliyim. felaket şımarığım. neyse oturdum mutfağa, açtım pakedi. bi patatese abanıyorum, bi double'nin dışarıya taşmış köftesinin köşelerini kemiriyorum, gözler kan çanağı oldu, yanaklarım kıpkırmızı, nefes almadan yiyorum amk. arada koladan yudum alıyorum falan, sonra birkaç saniyelik özlemin ardından yine abanıyorum double'ye...

    yemek bitti, doydum ama yine de kafamda soru işaretleri mevcut. karın doyunca cepten giden parayı düşünmeye başladım, paranın üstünü elemana nasıl verdiğim, hangi psikolojiyle o para üstünü almadığım geldi aklıma. sonra menüye suç atmaya başladım; "lan amk bu kadar paraya bu muydu yani değmezmiş ya pff" yaptım. ama aşık da olmuştum lezzetine. felaket bi tadı vardı, yerken insan dertlerini unutuyordu. işte ilk tanışıklığımız böyle başlamıştı double'la ve bu lezzeti bana sunan pezevengiyle, yani mekdanıs'la.

    uzatmalı ilişkimiz yaklaşık 1 sene falan sürdü. gizli gizli iş çıkışları mekdanıs'ta yiyip, oturup bi güzel zıkkımlanıp eve öyle gidiyordum. içindeki bi madde, adı her ne ise artık bana o parayı sikeee sikee verdiriyordu. artık iyice yemeyi sıklaştırmaya başlamıştım ve kısa bir sürede kilo almaya başladım. vakti zamanında kilo almak için balık yağları içen bir kardeşiniz olarak, bu meretin nasıl böylesine kısa bir zaman dilimi içerisinde kilo aldırdığını merak ededurayım, kilosunu geçtim nefes darlığı da baş gösterdi bende. koskoca adamda sivilce mi ararsın, can simidi gibi göbek mi ararsın, nefes darlığı mı ararsın, hepsi 1 senede oldu amk.

    velhasıl bu meretle ilk tanıştığım zamandan yaklaşık 1 sene sonra falan bir gün yine evde tekken sipariş verdim. her zamanki gibi oturdum yedim. bu sefer hem yalnızım hem de çıplağım ama. yaz ayıydı fena sıcaktı çünkü altta baksır var sadece. siparişi kapıdan sadece kolumu kullanarak aldığımı hatırlıyorum. vücudumun geri kalanı kapının arkasındaydı. ver parayı al double'ı. hikmet bu ya; meğer son siparişim olacakmış...

    derken aradan bi 5-10 dk falan geçti... fenalaştım...

    nefes alamıyorum bildiğin, midem mi desem göğsüm mü desem kalbim mi desem, tuhaf bi sıkıntı. ölüm korkusu bastırdı bi anda, volta atıyorum evde hızlı hızlı açılayım diye, yüzüme su falan çarptım ııh yok daha da fenayım. salondaki koltuğa uzandım, ihlas suresini okuyorum allah yardım etsin diye ama benim gibi şımarık bir öküze allah yardım eder mi? o an ecel korkusuyla aklıma nasıl böyle bir durum için dua edilir ki soruları geliyor. sen hem mekdanıs'tan köpek gibi evde kimse yokken gizli gizli menüler söyle, otur zıkkımlan ondan sonra da altta sadece don utanmadan allah'a dua et...

    iyice fenalaştım...

    ulan diyorum ambulansı arasam rezil olurum. aslında alakası yok ama o an öyle düşündüm nedense. adamlar sorucak "neden böyle oldun" diye, ben de dicem ki "mekdanıs sölemiştim, yedikten sonra böyle oldum" adam gülmez mi? gülmez amk ama o an öyle düşünüyor insan...

    başım dönmeye başladı iyice, resmen bağırsaklarım ağzımdan çıkacak o haldeyim. gittim tuvalete hemen (bi filmden aklıma kalmıştı) son derece tecrübesiz ve amatör bir biçimde elimi soktum ağzıma, kusmak için parmaklarımı boğazımda gezdirdim. abi bir kusmuşum, yemin olsun resmen yemyeşil... sanki kaplumbağa yemişim öyle iğrenç bir şey.

    açtım musluğu kafamı soğuk suya soktum, kendime geldim. kafamı havluya sarıp oturdum tekrar mutfağa. menüden arta kalanlara baktım, birkaç tane patates kızartması kalmıştı, "kesin köftesinden zehirlenmişimdir patates dokunmaz" deyip utanmadan o kalan patatesleri yedim ve o yediğim patatesler, dışarıdan yediğim son şeylerdi. bir daha asla güvenmediğim yerden yemek siparişi vermedim. mümkün mertebe dışarıdan yemek yemedim. hele ki mekdanıs... tövbe ettim.

    o gün bugündür mekdanıs gördüğüm zaman içimden söverim. çünkü bu adamların sattığı şeyler bildiğin zehir. etin ne eti olduğu belli değil. bazı kafası güzel arkadaşların mekdanıs'ı savunduğuna çokça şahitlik etmişimdir.

    "olur mu öyle saçmalık yaa bu adamlar uluslararası bi şirket, hiç bilinmedik şeyi koyarlar mı etlere" kafasını yaşıyorlar.

    koymazlar mı amk. öyle de bi koyarlar ki, a.ına bile koyarlar adamın. ölüyordum lan. bildiğin ölümle cebelleştim.

    yemeyin sakın, yedirmeyin. ev yemeği candır. yemin ederim dünyanın tüm güzel menülerini bir araya getirin, sağlam bi menemenin yerini tutmaz. emin olun bundan. menemen dedim de bak fena fikir geldi aklıma; mcmenemen diye zincir mi kursak acaba? onursal başkanımız da steve mcmanaman olur. menemen her daim yenir, cirosu sağlam olur. sucuklu, kıymalı, pastırmalı, peynirli, sade... bir sürü çeşit yaparız.

    şaka bi yana yemeyin lan! valla yemeyin.
    19 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük