Hasan Ali yücel türk eğitim aydınlanmasının lideriydi.
Düşündükleri, yazdıkları ve dile getirdikleri öyle güzel şeylerdi ki belki de bize ait Türk rönesansını yaşatabilecek tek aydın oydu.
Atatürk'ün dava arkadaşıydı Hasan Ali, onunla 'omuz omuza', atamız vefat edince gelebildi ancak onun naaşını taşırken..
Sonra da bu yazıyı kaleme aldı.
"Biliyor musun, bu ağaçtan kolunu tutarak taşıdığın tabutun içinde kim var? O insan mı? olamaz. O bir cihandı. Fezalara sığmamalıydı; nasıl bir soğuk mahfazanın içinde durabiliyor? Oraya niçin girdi, nasıl girdi? biliyor musun? bilemezsin. Anlıyamazsın. Sen bu muammayı çözemezsin. Önüne bak, işine bak. Taşı, o cihanı bu tabutun içinde belliyerek taşı!..
Sen onu daima kendi arzularına göre yürür ve yaşar görmüştün. Şimdi O, hareketlerini sizin iradelerinize bırakmıştır. istediğiniz yere koyup dilediğiniz yere kaldırıyorsunuz. Mukavemet etmiyor, hayır demiyor. Kendini size terketmiş gibidir. Niçin? niçin bu hür, hareketlerine sahip insan, hürriyetinden ve iradesinden vazgeçmiştir? Zihnini yorma; halledemezsin. Taşı, senin götürmek istediğin yer, şimdi O'nun gitmek istediği yerdir. Gözlerinin
nemini kurutmadan, bol bol gözyaşı dökerek O'nu taşımak vazifendir. O kadar!.. Sen onu yap ve başka şey sorma!..
Taşı!..
Taşı O'nu...
...
Fanilik beka ile omuz omuza... Bu kadar yakınlık içerisinde O'nu hayatta hissetmiyor musun? Taşı; bir ölü değil, bir diri taşıyorsun. Taşı, O'nu taşıyarak yaşıyacaksın. Yaşadıkça O'nu taşıyacaksın. Taşı, taşı!..."