Çok iyi anlamıştım, hiç anlamamıştım, sümüğüme karışıp ağırlaşan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. ’’Neden,’’ diye sordum.
Bir şey söylemesin, tekrar eve girelim, kazasız belasız balıkları yiyelim istiyordum. Ama ‘’ Neden’’di işte.
‘’Neden, neden , neden ? ’’
Konuştu :
‘’Şiirlerini en çok Asya seviyor, biliyor musun ? ‘’
Bu ne şeker, ne anlayışlı çocuktu böyle, teselli miydi şimdi bu ?
Karısını istiyordum, şiirlerimi seviyorsa o benim hakkımdı, dünyanın en güzel şiirlerini yazmıştım ona. Burnumu çektim, genzimde dolan kanlı tükürüğün pasını hissettim, Allah’ım ne kadar zavallıydım…
Gerilip bir kafa çakmaya çalıştım, ayaklarım yine yerden kesildi. Yüzüme yapışan otlu toprağı temizlerken,’’ Yakışır mı lan devrimciye böyle lüks ev ? ‘’ diye bağırdım, kalbime doğru oluk oluk lağımlar aktı.
Bağışı eğdim ve bekledim. Onu da yaptı, onu da yaptı, elini uzatıp saçlarım okşadı. Öfke seline boğuldu içim.
‘’Senin,’’ dedim. ‘’ Senin,’’ dedim…
Gerisi gelmiyordu ve o, üzüntüyle yüzüme bakıyordu.
Pençeleyip çıkardım küfrü içimden:
‘’Senin ecdadını sikeyim! ’’
Elimi tuttu. Hırsla çektim elimi, cebimde sigara arandım, buldum, çıkardım , yaktım. Sigarasız elimi tuttu bu kez.
‘’ Çok uzadı, ‘’ dedi. ‘’Hadi gel girelim içeri, Asya kahve yapsın sana. Hem bak yarın bir sürü işimiz var.’’
Soluk alamıyordum. Soluk alamıyordum.
Avazım çıktığı kadar bağırdım:
‘’Dünyanın bütün aşıkları birleşsin ulaan !!
Bağırır bağırmaz utandım kendimden. Yavaşça koluma girdi. Önce biraz direndim, ama Asya’yı özlemiştim, eve doğru yürüdük.
içeri girer girmez, tüm güzellikleri ve gençlikleriyle bakıştılar.
‘’Elbet biter bu gece, biz de yatağımıza döneriz, sızar elbet Şair, biz sevişiriz,’’ diyorlardı. Ben orada ne arıyordum ?
Ağzımı araladım. Bir şiir vardı aklımda, henüz kimsenin bilmediği bir şiir. ilk kez Asya adının geçtiği bir şiir.
‘’Son sözünü bana söylemek isteyen biri var mı?’’ diye başladım.
Yüzlerinde gezdirdim gözlerimi. Bana öyle derin sıkıntıyla bakıyorlardı ki. Ama bir dize daha söylemeye cüret ettim:
‘’Kalbimden yeşil bir kapı açıcam, tüylerinden dönücem… ‘’
Söylediğim anda tıkıştı ağzıma kelimeler, ama dayandım, devam ettim:
‘’Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir haberedir.’’
Asya sağa sola bir-iki adım attıktan sonra çaprazımdaki koltuğa çöktü, kocam bir nefes dışarı saldı dışarı, bezgin gözleri üzerimdeydi.
Makatım acıyarak bir daha açtım ağzımı:
‘’Güller, pembe güller, hafif güller, Asya’nın o vefasız görkem gülleri…’’
Be osurarak kapattım ağzımı.
Beynim bir demir külçesi gibiydi. Fazla içkiden ishal olmuştum. Gittikçe soğuyan bir ıslaklık duyuyordum en alengerli yerimde.
‘’Seni seviyorum,’’ dedim, gözlerim salonun en insansız, nesnesiz tarafına bakarken.
Orada sadece resimler vardı. Bir köpek resmi.
‘’Boncuk,’’ dedi Asya.
Anlamayarak, umarak çevirdim başımı.
Gözleri yüzünün yarısıydı ve içlerinde balıklar yüzüyordu.
‘’Boncuk, benim çocukluk aşkım’’ diye açıkladı.
Gözlerimi Asya’dan ayırmadan,en hafif sesimle konuştum:
‘’Bende sana aşığım!’’
Gözlerimi kapattım sonra, sızdım.