tabi bu tanım necip fazıl kısakürek gibi aydın olduğu sanılan karanlık adamın dediği şekli ile ''allah tanrının belasını versin'' sığlığında bir şey değildir.
allah, yehova, şiva vs... tüm bu tanımlamalar subjektif birer yaratıcı algısının sonucudur. roman bir yazı türüdür ancak yaprak dökümü ile araba sevdası aynı şey değildir. bu şekilde düşünmek gerekir. islamın tanrısı ile yahudiliğin tanrısı benzeşiktir ama tam olarak birbirinin aynı değildir.
bu bakımdan ele alındığında sami gelenekten olsun, hindu geleneğinden ve ya iskandinav mitolojisinin yaratıcı algılarını ele aldığımızda daha çok coğrafik tanrılar ve dini algılar çıkıyor karşımıza. dolayısı ile tüm bu dinlerin ve tanrı anlayışlarının o dönemin siyasi aklına denk düşen aktüeli yansıtan toplumsal olaylardan hareketle ortaya çıktığını gördüğünüzde ne allah'ın ne de yehova'nın var olabilecek olmasını ihtimal dahilinde bile görmekten kaçınıyorsunuz ister istemez.
bir yaratıcının, var edenin ve ya edenlerin olduğu konusu ise aslında hem mantıksaldır hem de değildir.
ayrıca tüm bu sistemi var edenin tek bir kişi olduğunu nereden biliyoruz? klasik müslüman anlayışın tevhid vurgusundan hareketle bakıldığında, yaratıcı gücü ve ya güçleri tanımlamak zorlaşmaktadır.
bilinmesi gereken tek şey ise ontolojik bağlamda herhangi bir şey bir sebebe dayanmaksızın var olma imkanı bulamaz. eğer her şeyin hiçlikten geldiğini var sayarsak, münferit olarak hiçliğin ne olduğunu tartışmak durumunda kalırız. ya hiçlik de bir ''varlık'' ise?
bu durumda tetikleyici etken ve ya bir yaratıcı, idame ettirici gücün varlığı kaçınılmaz bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor.
bir deist, yaratıcı gücün varlığı konusunda teisttir, o yaratıcı gücün yaratma sürecinden sonraki misyonu konusunda ise agnostik. 6 numaralı entrynin cevabı bu kadar nettir.