sokak müziği

entry10 galeri video1
    4.
  1. siya siyabend' ten bizon murat röportajı part two;

    siz dönem dönem evlerde, dönem dönem de sokaklarda yaşıyorsunuz.
    -evler patlıyor.

    nasıl yani?
    -çok basit. gelen giden çok olduğu için. arada tinerci çocuklar da geliyordu. bizim apartmanda çocuk tiner çekmez ki! oraya bilgisayar öğrenmeye geliyordu bazı çocuklar. devrim öğretiyordu bilgisayarı, öyle bir kavradı ki çocuk, hayran hayran bakıyorduk ona. bu, yapımcının bize kiraladığı evde oldu. yapımcı bunu duyunca, "artık kiranızı ödemiyorum" dedi. dışarıda kar yağıyordu. ufacık çocuklardan söz ediyoruz, on iki yaşlarında, herkesin tırstığı. onlar tecavüz edemez, çünkü zaten onların pipileri büyümüyor. öyle bir durum var. küçük çocuklar daha çabuk batıyor. duygusal anlarımızın kırılması gibi.

    barlarda da olay çıkarıyormuşsunuz. havada sandalye, masa falan uçuşuyormuş.
    -bodyguard arkadaşını döverse ne yaparsın? şu türkiye'deki erkeklerin ırza geçilme korkusu vardır ya. çok net söyleyeceğim, bu korku yüzünden ırza geçer. bu korkuyu da açık açık konuşamazlar. haydar dümen'in ağzına yakışır aslında bu. onun söyleyebileceği bir şey. o aptal programlara çıkıp o aptal konuşmaları yapacağına arada bir şunları söyleyebilse.

    sokakta yaşamak tehlikeli değil mi? yoksa siz mi daha tehlikelisiniz?
    -bir akşam bir olay olmuştu. tehlike konusunda, keşke sana anlatabilseydim, ya da filmini çekebilseydim; tehlike nedir, ne anlama gelir? ya da tehlike anında antrakta çıkmak ne demektir.

    sonuçta tehlikeyi yaratan yine insanın kendisi değil mi? bazen en masum insan bile kendini korumaya çalışırken karşısındakinden daha tehlikeli olabilir.
    -doğru, ben bunu en iyi uyuşturucu kullananlarda gördüm, anladın mı? kimyasal maddeleri kullananlarda olabilir, tiner kullananlarda... insanların yüzüne dikkatli bakıyor musun? gözlerinin içindeki ışıklara bakmak lazım. hayatta da böyle oluyor aslında. bunları kaydediyor musun bilmiyorum ama aralarda, geçişlerde tınılar atlıyor mesela, hemfikir olduğumuz zaman duruyoruz (uzun bir süre susarak duruyor).

    mekanınız hep beyoğlu mu?
    -yok, nerede olduğumuzu bilmiyoruz aslında. plan proje yok. yani plan projeden geçtik biz artık. hayatını kurtarmaya çalışan bir sürü insanın içersinde sorumluluk duygusu var. benim çocuğum olsaydı böyle düşünemezdim herhalde. öte yandan, açık bir önerme bu. yani iddia makamı değil. radyo programı gibi röportaj yap aslında, eğer müzisyenlerle yapıyorsan. masa başında çay içerek röportaj yapıyoruz... (dede murat'a dönerek şu yağmur da başlamadı gitti. birazdan başlar ama. yağmur başlasa da işçiler dinlense. senle karşılaşmadan önce işçiler iskele kuruyordu, biz de onlara bakıyorduk. işimiz oydu yani. şimdi aklıma onlar geldi. birazdan biz senle röportaj yapacağız. hep öyle oluyor.

    temkinliyim size karşı.
    -biz iç çamaşırıyla da dolaşıyoruz; ama kimseye durup dururken bir şey yapmayız. çay içip duruyoruz, kahve yok mu? (birazdan kahve geldiğinde şaşırıyor) keşke bizim kadınlarımızdan biri de burada olsaydı, tamam mı, onlarla da böyle iletişim kurabilirdin. şarkı söyleyen kadınlara dikkat ettin mi hiç? patti smith dinledin mi?

    evet. şu kaybetme duygusundan söz etsek.
    -bu ülkede kaybetmekten çok, kaybolanlar var.

    şiir yazdığını duymuştum. o şiirlerle nereye ulaşmaya hedefliyorsun?
    -evet, öküz'ün son zamanlarında, oradaki hiyerarşi dostluğa dönüştüğünde - biz uzaktan izliyorduk- aslında nedenini anlamıyorum, izlediklerini yazan insanların oluşturdukları otonomlar - tam otonom diyebilir miyiz bilmiyorum- bunlar izlenmeyebileceklerini ya da gerçekten başka bir tarafından algılanabildiklerini net olarak hissettiklerinde nereye kaçarlar? yani tanrı sen ne yaparsın destin olandan kırılıp dökülünce. sanırım rilke'nin bir dizesiydi. çok emin değilim ama, onun yazmış olabileceğini algılıyorum.

    niye daha çok insana ulaşma kaygınız yok?
    -öyle bir kaygımızın olmaması çok doğal. bizim ne yaptığımızı biliyor musun? tek doğru biz değiliz. arada dikkat et radyo programlarına, özellikle fm kanalına. alt frekanslar veriyorlar. sesle ilgilenirsen eğer, sesi duyma eşitleri ile ilgilenmiş oluyorsun. bilmesen bile matematiğe bulaşıyorsun. bu durumda seslerin matematiğine, fiziğine aktığında seslerin frekanslarını duyacaksın. duymama şansın yok. bunu bilinçli olarak yapıyorlar aygıtlarıyla. müzik üretimini dışında passengers'ın panoroması gerçek oldu belki de. john carpınter'ın filmi. filmlerindeki kahramanlarına bakarsan o da pislik bir adam aslında. sen pislik yapabilirsin diyor. yapamaz mısın? ben yapabilirim, hepimiz birilerine, mesela alt komşumuza yapabiliriz mesajı var. neler duydunuz bizim için, onu duyalım.

    pek çok şey de denilebilir, ya da hiçbir şey.
    -bizi hizaya getiremediklerinden söz etmiştin ya. solcu mal sahiplerinden nefret eden ayılarız biz. solcu kafasının kırılamadığı, yeni modern bir şey ararken dogma haline dönüşenlerden nefret etmeye başlamak üzereyiz galiba.

    nerdeyse şarkı söyleyeceksiniz.
    -nerdeyse...

    kaç demonuz var.
    -bilmiyorum. aslında her kayıt bizim için dinlenecek bir şey oluyor. aslında demo dinlenecek bir şey mi bilmiyorum. albüm dinlenecek daha iyi bir şey mi onu hiç bilmiyorum. harbiden de iyi müzik var, kötü müzik var. aklıma takıldı, şimdilerde bireyin üzerinde duruyorlar ya. çıkan son kitaplara bak, bireyi parçalıyorlar. alt kültür arayışı aslında, alt kültürün var olduğunu zaten görmeyenlerin arayacağı bir şey. neyle ilgili örnek vermek istersen ver, ama örneklerle anlatmak biraz harakiri gibi. yaşamdan söz etmek zor iş. sen neden zevk alırsın?

    yazmaktan...
    -çok hoştur ya! resim yapmak gibidir. coşa coşa, patlaya patlaya yazar insan. zor sizin işiniz, çok zor! birileriyle röportaj yapacaksanız, onlar da atıp tutacak. ki atma tutmanın dışında bir dizi iyi sohbetler lazım. dayanılmaz sohbetler! bir sohbeti veya konuşmayı bir müzik gibi dinlemek, ya da başlatabilmek. siz caz dinliyor musunuz?

    evet dinlerim..-peki john cage'in cazı aşağılayan makalelerini biliyor musunuz?

    bilmiyorum...
    -neden böyle bir tavır aldığını algılayabiliyor musunuz?

    ben sorayım, neden?
    -öyle düşünüyorum. böyle bir tavra girmesi de iyi. başka bir manada şüphe oluşturuyor. aslında kalıplaşmış şeylerden rahatsız. kalıplaşan şeyleri bir kalıba döktüğün an, kalıp olur. daha önce ramakçıda çalışmıştım, ramakçının işi potalarda olur. potalarda altın olur tamam mı, onu ayıklarsın. sana toz halinde gelir, bir sürü işlemden geçirirsin, en sonunda yapılan işlem şöyledir: çok yüksek ısıda ateş verirsin ve ateşte toplanır altın. bir sürü materyal kullanılır o arada. altının ateşin kendisi olması ilginçtir, semah dönmek gibidir.
    0 ...