chris paul'e lâfım yok. eden de çarpılır zaten. herif nba'de gelmiş geçmiş en yüksek offensive rating'e sahip oyuncu. tam bir lider.
blake griffin'e gelecek olursak: atletik yetenekleri muazzam. şutunu da oldukça geliştirdi. ama... birileri bu adama "sen savunma yapma panpa, nasılsa deandre jordan var" mı dedi, ne bok yedi? kötü savunmacı da değil aslında ama carmelo anthony gibi hiç savunma yapmıyor. anladık, yeteneklisin. tamam, hücumunu da geliştiriyorsun. ama arkadaş hücum maç, savunma şampiyonluk kazandırır diye de bir lâf var. demiyorum ki lockdown defense yap. ama bu kadarı da suyunu çıkartmak.
ha bu ikisi sakatlıklar yüzünden olmayınca portland trail blazers'a tokatlandılar. baba kontenjanından nba'de oynayan austin rivers'la nereye kadar, di'mi ama? o şanssızlık. ama ilk turu geçselerdi bile gsw'ya zaten eleneceklerdi.
jeff green: hastalığını atlatıp ölümden dönüp parkelerde koşturması için bile saygı duymamız gereken oyuncudur. jack of all trades'dir. günündeyse can yakar. değilse de savunma yapar zaten.
bunlar dışında aslında hiç de fena bir kadroları yok. yaşlı kurt paul pierce, keskin nişancı jj reddick, ankle breakerjamal crawford... eyvallah, biraz dar ama gayet de yeterli bir kadro. ama bir türlü verimli olamıyorlar. pekiyi, neden?
1- dış savunmacısı yok bu takımın. bir takımın nba'de zirveye oynayabilmesi için bir iç bir dış savunmacı şarttır. tamam, chris paul pozisyonuna göre iyi savunmacıdır ama gerçek bir kelepçe değildir. kawhi leonard, tony allen, jimmy butler, paul george tarzı bir oyuncusu yok bu takımın. hâliyle guard dominant bir hâl almış nba'de sıkıntı yaşıyorlar.
2- doc rivers: bu adam hep zirveye oynayan takımların başında diye ben onu iyi coach sanardım. meğer italya gibiymiş.
not: yazar burada adolf hitler'in italyanlar ile ilgili sözlerine atıfta bulunmuş.