uludağ sözlük olarak ermenilerden özür diliyoruz

entry46 galeri
    35.
  1. soykırım gibi ağır bir insanlık suçuyla türkiye'ye iftira atanlardan, bu asılsız suçlama ile kendilerini mağdur ilan ederek hala sevr'i uygulatma amacı güden ermenilerden özür dilemiyorum. ermeni soykırımı iddiası emperyalist bir yalandır!

    isveçli bir binbaşı ermeni sorunu konusunda kasım 1918'de yazdıklarıyla tarafsız olarak bu iddiayı reddetmektedir:

    "Ama doğruyu söylemek gerekirse, o günlerde Türkiye üç tane düşman ülkenin kuşatması altında bulunuyordu. Türkiye, o koşullar altında, bence, daha iyi bir düzen sağlayacak durumda zaten değildi.
    “Acaba Türk hükümeti, o günlerde, genel bir önlem olarak, Ermenileri sürgün etmek zorunda mıydı” diye bir sorulursa, benim yanıtım “Evet” olur. Şunu düşünmek gerekir ki, Ermeni sorunu, son 40-50 yıl, her türlü ahlak kurallarını şiddetle reddeden, Rusların etkisindeki (sosyalist-komünist-anarşist) devrimci grupların eline geçmişti. Aşırı uçlardaki bu Ermeniler, Londra ve başka yerlerde kurdukları gizli dernekleri ve anarşist eğilimli yayın ve kitapları ile Türk hükümetine cephe almışlardı.

    Ermenilerin, aralıksız olarak, Türklerin kölesi gibi yaşadıklarını iddia etmek, bana göre yanlış bir düşüncedir. Çok daha kötü durumda yaşayan halklar vardır. Sözgelim ingilizlerin hakimiyeti altındaki Hindistan Bengallileri, iran’da Rusların hakimiyeti altında yaşayan Azerbaycan milliyetçileri, Belçika Kongosu’nda yaşayan yerli zenci halk, Fransa Guyanası’nda Kauçiki bölgesinde yaşayan Kızılderililer. Bütün bu insanlar ve daha başka niceleri, bana göre Ermenilerden çok daha kötü koşullarda yaşamaktalar. Ermenilerin kendi dini inançları var, kendi dilleri var, kendi okulları var vb. Ayrıca da tarihin tanıklık etmiş olduğu bir gerçek de, aniden baş göstermiş, kanlı da olsa, kısa süreli bir kıyım hareketi, düzenli olarak sürdürülen, uzun vadeli planlı bir baskıdan daha evladır.

    Osmanlı imparatorluğu tarafından kuzeyde yaşayan Ermenilerin güneye doğru sürgün edilmeleri konusunda Türk hükümetinin elinde çok önemli gerekçeler var.
    Bunlar içinde en önemlisi, eski Ermeni Krallığı’nın yer aldığı Erzurum bölgesindeki tüm Ermenileri oradan uzaklaştırmaktı. Çünkü onlar, nefret ettikleri kendi devletlerine karşı, Ruslarla el ele verip saldırmayı tasarlıyorlar ve bunun için Rusların ileri hareketini bekliyorlardı. 1916 yılının Şubat ayında (iran’da iken)Ruslara esir düşmüştüm. Hapishane koğuşunu bir Ermeni ile paylaşıyordum. O sırada Erzurum’un düştüğünü öğrendik. Bunu duyan koğuş arkadaşım Ermeni bana şunları söylemişti. “Biz orada bırakılmış olsaydık, şehir çok daha önce düşerdi.”

    şunu anlamaya çalışmak gerekir ki, Türk hükümeti, son derece zor şartlar altında iken ve yoksulluklar içinde iki Milyona yakın(resmi kayıtlarda 450.000) Ermeniye, derhal evlerini barklarını terk etmeleri emrini verdi. Pılılarını pırtılarını toplayıp, bir ay sürecek bir yolculuğa çıkacaklardı, hem de ıpıssız dağları, ovaları aşarak. Bu durumda da, kuşkusuz, görülmemiş bir sefalet baş göstermişti. Özellikle de yiyecek bulma ve doktor bakımı gibi önemli konularda sıkıntı dayanılmaz boyutlarda idi.

    Hasılı, Türklerin, bu evsiz barksız binlerce insana, belli bir denetim ve planlama içinde yiyecek dağıtma işi çok kötüydü. Ama şunu da hatırlatmak gerekir ki, bu bölgede Avrupa ölçütlerine uygun bir yardımın düzenli bir biçimde uygulanması kesinlikle düşünülemiyecek bir şeydi. Ülkenin içinde bulunduğu zor durum, yetersiz tren bağlantıları, insanların uçsuz bucaksız alanlara savrulmuş olması, düzenli bir yardım çalışmasını engelleyen faktörlerden yalnızca bir kaçıdır.

    Hiç bir şekilde üzücü durumları görmemezlikten gelmek, ya da inkar etmek istemiyorum. Ermeni mültecileri bu durumlara düşüren de, elbette savaşın acımasızlığı olmuştur. Ama şunu hatırlatmakta yarar var. Bu cezaya onların kendileri neden olmuşlardır. Diyeceğim şu ki, onlar kendi kaderlerini kendileri çizmişti ve vardıkları nokta ise kendi çizdikleri bu yolun kaçınılmaz ve mantıklı bir sonucudur.

    Çünkü uzun zamandır Ermeniler, yaşadıkları ülkenin yasal yönetimine karşı bir takım entrikalar çeviriyorlardı. Birinci Dünya savaşı patlak verdiğinde, artık kendileri güvenilmez insanlar olarak tanımlanan Ermeniler, Türkiye’nin baş düşmanı olan ülkenin(Rusya’nın) sınırlarına yakın yerlerde yaşıyorlardı. Onlar hiç kuşkusuz, önlerine çıkan ilk fırsatta, ellerinde kılıç bu komşu ülkeyle birlikte hareket edeceklerdi. Böyle bir durumda, Türk hükümeti, onları bulundukları yerlerden daha az zarar verecekleri yerlere uzaklaştırma kararı aldı ve bu karar, hemen anında, Ermenilere dost olan Hıristiyan ülkeler tarafından, çığlık çığlığa, tepkilerle karşılandı. Ama, bu güvenlik önlemlerinin niçin alındığı gerçeği – yani şimşeğin çakmasına neden olan bu dev bulut örneğinde olduğu gibi – sessizlikle geçiştirildi.
    Olaylara görgü tanıklığı etmiş olmam, bana, abartılara ve gerçek dışı beyanlara karşı çıkma hakkı ve görevi veriyor. Kaderin kurbanı olmuş bu insanlara karşı saldırılara, zülme veya katliamlara kesinlikle tanık olmadım.

    anlattığına göre 1915 Kasım’ında burası öldürülmüş Ermenilerin mezar taşlarıyla doluymuş. Güya binlerce Ermeni öldürülüp Fırat nehrine atılmış. Ben kendim, 1915 yılının Kasım ayında Meskene’de idim. Orada ne bir Ermeni mezarı vardı, ne de bir Ermeni. On dört gün boyunca Fırat nehrinin kıyısını izleyerek yol aldım. Irmakta tek bir ceset görmedim. Üstelik de sık sık ırmağa girip çıkıyordum. Böylesine acımasızca bir kıyım düşünülemiyecek ve saklanamıyacak bir şeydir. Eğer doğruysa Dr. Turoyan’ın anlattıkları gözümün onünde olacaktı. Ama ben bu anlatılanları kesinlikle görmedim. Üstelik, ta Halep’ten Tahran’a kadar, Maraşlı bir Ermeni olan tercümanım ve uşağım da yanımda idiler ve onlar da bana yolculuğumuz sırasında hiç böyle canavarca şeyler anlatmadılar. Bu süre zarfında bana Türklerin, Ermenilere karşı yapmış olduğu iddia edilen katliamlar konusunda tek kelime söz edilmedi.
    Son on yirmi yıldır, Batı Avrupa’da, şurada burada, Ermeniler lehine güçlü bir kamuoyu yaratılmış bulunuyor. Sürgündeki (komünist) devrimci Ermeni guruplar tarafından kurulmuş gizli dernekler, Londra’daki “Hınçak” gibi güçlü muhalif basın organları oluşturuyorlar.Bu tür yayın organlarının yayınları, zamanla, halkın kafasında, Ermeniler lehinde belli bir görüş oluşturuyor. Sözde Ermeniler yeryüzünün en talihsiz halkı imiş gibi. Ermenilerin o büyük göçe zorlandıkları günlerde ise, aşırı uçta yer alan bu Ermeniler, Ermeni yanlısı ülkelerin başkentlerindeki dedikodu basınında yalan yanlış yayın yapma faaliyetlerini artırdılar. Daha doğrusu bu göç ettirme olayı onların eline böyle aşırı bir yalan yayın yapma fırsatı vermiş oldu.

    Ben her ne kadar bir aydan fazla bir süre esnasında, Türkler tarafından yapıldığı iddia edilen zalimlikler konusunda bir tek kanıt bulamayıp, bir tek görgü tanığı ile karşılaşmadımsa da, üçüncü ya da dördüncü elden bir çok öykü daha doğrusu söylenti dinledim. Bu türden söylentileri büyük bir kuşkuyla karşılamayı bir görev bilmişimdir."

    Hjalmar Pravitz

    Kitabın adı, “FRÅN PERSIEN, I STILTJE OCH STORM

    detayı:
    http://www.turkishnews.co...jalmar-pravitzin-anilari/
    2 ...