şimdi bazı mesleklerde güne - zamana ayak uydurulur ve bir takım değişiklikler hasıl olur. o meslekteki kişiler de buna yatkındır ve söyleneni dinlerler ve uygulamaya geçirirler. bir nevi topluma adapte olmayı bilirler. ya da onun gerekliliklerini yapmak için çaba sarf ederler.
gelelim minibüsçülere.
hala 80 - 90 yıllardan kalma şarkıları dinlerler (çoğunluğu arabesk) ve bunu üstelik son ses yaparlar. içeridekilerin rahatsız olması ya da telefonda konuşuyor olması umurlarında olmaz. çoğu zaman ineceğiniz yeri söylersiniz ve dinlediği müzikten dolayı sizi duymazlar ve bağırdığınızda da, daha önce neden söylemedin ablacım tarzında atarlanırlar.
duraklarda hala yolcuları korna ile bulmaya çalışırlar. çevredekilerin rahatsız olması umurlarında değildir. önemli olan o kornanın sesini çevre halkına duyurabilmektir. durakta bekleyen kişi işten çıkmış, yorgun ya da farklı bir derdi var. umurlarında olmaz. yollarda alakalı alakasız korna çalmalarını söylemiyorum bile.
olur olmadık zamanlarda yolcu indirmek ya bindirmek için yolun ortası da olsa durma hakları vardır. arkadan gelen aracın onlar için hiç bir önemi yoktur. önemli olan onun o koca yolda ne yapmak istediğidir. amacına ulaşır verilen haklı tepkiye de saçma sapan el hareketiyle geçiştirir.
minibüsün içinde arkadaşıyla ya da telefonda içeridekilere aldırmadan argo konuşur. kendisine kızan ve çoğunlukla haklı olan diğer araç sahiplerine de rahatça ana avrat söver ve bunu garipsemez. yine insanlar aileler küfürlerinden rahatsız oldu mu olmadı mı umurlarında değildir.
kısacası minibüsçüler asla ve asla güne zamana ayak uyduramamış kişilerden oluşmaktadır. o yüzden yok olmaya mahkumdurlar. bunların hatları elinden alındığında çıngar çıkarıyorlar ya sadece ve sadece bunlar için - oh ne güzel olmuş - diyorum. hep de şunu mırıldanıyorum. rüzgar eken fırtına biçer.