insana derin bir acı ve ızdırap veren, vaziyet.
hal.
durum.
evet çaldırdım telefonumu.
ama, hava atmak için söylemiyorum subjektifde takılmayacağım sakin olun.
çaldırdım.
taksim denen yerde.
sevgilimle yürürken montun cebiden almışlar.
pis hırsızlar.
nasip kısmet tabi şurda yazıyor ise napıcan.
şurda derken aklınızda bulunsun alnımı kastediyorum.
çok kaderci oldum sanki bu ara.
neyse.
çaldırdığımı farkeder farketmez her normal insan gibi karakola koştum.
buyur etmediler iyi mi?
hayır olayın benle alakası yok.
siz de çaldırsanız sizide içeri almayacaklar öyle bir durum söz konusu.
yani giremezsin demiyor ama hiç uğraşma boşuna çekiyor kapıda ki polis amca.
gittim "abi böle böle gitti bizim telefon" dedim.
iyi demişim ama dimi.
abi de "alkol aldık mı" dedi.
abi derken, polis yahu.
"aldık ama araba kullanmadık" diyemedim tabi.
alır nezarete felan allah muhafaza.
nezareti sevmem.
girdim bir iki kere.
sevmem.
abi büyük ihtimal eski trafik polislerinden.
kulağı kesik olanlarından.
neyse.
"bak koçum" dedi abi.
abi derken polis.
"hiç buraya giripde tutanak tutturma git eğlenmene bak sen" demez mi?
der.
malum taksim.
bende "neden, nasıl, niçin" sorularını sordum.
hayır siz olsanız aynı soruları siz de sorardınız.
zaten subjektiflik yok burda dikkatinizi çekerim, kompleksde yaptım zaten.
yok lan subjektiflik, çaldırırsanız başınıza gelecekleri anlatıyorum siz gençlere.
malum bizim yaş kemale erdi.
neyse.
"oğlum bak burda uğraşcağına yarın git savcılığa dilekçe ver" dedi.
size de aynılarını söyleyecek.
sesi hala kulaklarımda.
polisin değil çalınan telefonumun.
neyse.
polisin sesi neden kulaklarımda çınlasın zaten.
bende işim gücüm yok ya aylağım.
biliyorsunuz yeni emekliye ayrıldım devlet demiryollarından;
gittim savcılığa iki gün sonra, hem bir çayını içtim, iki lafladık.
savcı biraderim dilekçemi kabul etmedi.
oysa ne de güzel yazmıştım.
imza mı da atmıştım.
kimlik fotokopimi bile çektirmiş idim.
nasip kısmet tabi.
şurda yazmıyormuş demek ki.
şurası derken alnımı gösterdim yine.
neyse.
cep telefonunun faturası olmadan olmuyor imiş.
aldım faturrayı tekrar gittim savcılığa.
aldı bu sefer dilekçeyi.
"abi ne güzel yazmışsın" dedi.
"kaleminden bal damlamış" dedi.
"eyvallah" dedim tabi ki.
kimlik fotokopisine ise bayıldı.
"ben böyle resim görmedim abi" dedi.
bu iş ile bizzat ilgilenceğini söyledi "saol" dedim çıktım.
kapıya kadar gedi benimle.
numarasını verdi "abi kolun sıkışırsa ara" dedi.
"neden olmasın" karşılığını patlattım bende.
bir arkamdan su dökmediği kaldı.
demek ki neymiş?
neymiş?
telefon çalıınca savcığa gidiyoruz cep telefonumuzun i-mei numarasını, markasını, modelini dilekçe şeklinde yazıyoruz. dilekçenin 5 adet fotokopisi ile kimliğin fotokopisini çektiriyoruz.
sonra fatura ile savcıya gidiyoruz.
savcı katiplere yazdırıyor birşeyler yaptırıyor. sonra takibe başlıyorlar.
şurda yazıyor ise telefon bulunuyor.
nasip kısmet tabi.
şurası derken.
anladınız artık.