insanın sayılı yılları varken yaşamak için, onları hunharca kullanıp yitirip gittiğini görmek acı vericidir her zaman. ne hayatlar vardır ki, tüm seneleri boşa harcanmış.. hiçbir hayata giremediği gibi, bir daldaki yaprak kadar kısa ama anlamlı bile olamamışlardır. insana bahşedilmiş en güzel duygu olan aşkın tadına varamadan, bir gün, bir hafta bile hayata sevdiğinin gözlerinden bakamadan, belki bakıyormuş gibi yapıp da izlemeden yitip giden kişiler tanıdım. onlar gibi olmamak için elimden geleni yapmaya çalışırken, öyle olmamamı sağlayacak olan başka bir hayatla tanıştım. her ilişkinin uzun sürmesi gerektiğine, gerçekten yeterince tanımak gerektiğine inanan ve hislerine hayatta her şeyden daha fazla güvenen birisi olarak, artık diğer yaşayanları tanımanın buraya kadar olduğunun farkına vardım. aşkı anlatmak istedim görür görmez. ama yapamadım. korkak birisi olmamakla birlikte korkaktım. bir anda insanların söyleyemeyeceği şeyleri söylesem de bazen, bu kez bekledim. hayatımı tamamen verebileceğim biri olmasına rağmen bekledim. hissediyordum seni, sesini, küçük öpücükleri, saçını, tırnaklarını ve belki de her noktanı ama bekledim. senin için dünyaya gönderilmiş olduğuma inanmadan sana inandırdım kendimi. her film kahramanını sana, her şarkıda çifti bize uyarladım. ayalrca bekledim sevgili demek için, sonra da tekrar bekledim aylarca, sarılabilmek için. en sıcak sarılmaların öznesi oldum, sana ait olarak. güne senin günaydınlarınla başladım, senin benim iyi gecelerimle uyuduğun gibi. en çok benim için ağlarken, en çok da bana güldün. senin gülüşmelerin, kahkahaların benim suyum oldu hayat veren. şimdiye dek yaz kış üşüyen ellerirmin bir yıldan fazladır hiç üşümemesi tesadüf değil ki, hayal de değil.. ikimizin parçalarının birleşmesine aşığım, ikimizin parçalarına, ellerimizin lego parçalığına, yürüyen merdivenin büyüsüne, asansörün gizemine ve yaşamın tekliğine. gerçek olmana aşığım.