Tanım, hayatınızdaki önemli bir insanı kaybetmektir.
O bu yazıyı okumayacak, biliyorum. Ama ben sustukça büyüyen, boğazımda yıllardır beni kahreden o yumruya artık katlanamıyorum…
Çocukluğunuz beraber geçmiştir, beraber büyümüşsünüzdür, beraber gülüp ağlamışsınızdır.
Sizin için belki vardır, bekli yoktur öyle birisi. Varsa zaten anlayacaksınızdır ne demek istediğimi.
Abim gibiydi bazen, beni ağlatanın canına okurdu. Sürekli ona sığınırdım o yanımda değilse ağlayamazdım hatta. En zor gününde o yanımdaydı. Bana sevdiği kızı anlattığı akşam buruk bir tebessümle dinlemiştim onu. Acısına ortak olmak için sımsıkı sarılmıştım, acısına ortak olamasam da hafifletebiliyordum, biliyorum çünkü anlattıkça benden güç alırcasına daha da sıkıyordu kollarını.
Küçüğüm der bana. En azından derdi. Ondan küçüktüm ama bundan dolayı değildi bu hitâbı, sahiplenme cümlesiydi bu onun için. Bu "küçüğüm" kelimesinin ardında benimsin diyordu, canımsın diyordu, sana zarar verenin ağzına sıçarım…
ilk sigaramı bile onunla içmiştim. Ama sigara içiyor olmamdan nefret ederdi, kendisi de içerdi ama benim içmemi hiç sevmezdi. Laf sokardı sürekli "bok var da içiyorsun" derdi. Gülümser şirinliğe vururdum. Kaç defa bıraktırmaya çalıştı. Bırakmadım vesselam. Hâlâ sigara içiyorum, hâlâ bırakmadım. Neden bilmiyorum, bırakamadım işte.
Hâlâ başımda birisi bırak artık şu zehri diye vır vır etmeye başlayınca o geliyor gözümün önüne. Boğazımdaki yumru daha çok büyüyor. Yine de tebessümümü gizleyemiyorum.
Ertesi gün sabah erkenden izmirden ayrılacağım gece, evdekiler uyuyunca sigaramı alıp gizlice kaçtım yine terasa, sözde uyku tutmadı bahanesiyke çıkıyorum yukarıya. Merdivenleri çıktıkça terasın kapısından ışık gelmesini umduğumu fark ettim. Onun da orda olmasını umuyordum. Işık olmadığını fark ettiğimde sessiz bir hayal kırıklığıyla eve geri dönmeye başladığımı hatırlıyorum. Son görüşümde onunla saçma bir neden dolayı kavga etmiştik ve sinirli ayrılmıştık birbirimizden. Çok kötü şeyler söylemiştim. O an ona veda edemeyeceğim diye ne denli üzülmüştüm. Sarılmadan gitmek istemiyordum.
Terastan gelen türkü sesini duyduğumda o merdivenleri ne ara tırmandığımı hatırlamıyorum. Kalbim ağzımda atıyordu, e onca merdiveni bir hışımla çıkınca bu kadar hızlanması normaldi.
Kapıyı sessizce açıp içeriye girdiğimde elinde sigara karşıdaki ışıklara öylece dalmış bir şekilde türkü söyleyen onu görmem benim için birkaç saniyeliğine çok mutlu bir andı.
Sonra hıçkırık sesini duydum.
Gizlice oradan çıkıp onu rahat bırakmamı söyleyen beynimin aksine vücudum hareket etmiyordu.
Yine mi üzmüştü sevdiği onu?
Ona açılmıştı da kabul mü etmemişti kız?
Ya da kavga mı etmişti annesiyle?
Biri canını yakacak, yarasına basacak bir şey mi söylemişti?
……………
Ne olmuştu ulan ne olmuştu?!
Benim aksime kolay kolay ağlamazdı ve onu bu halde görmek canımı yakıyordu.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama titrek bir sesle adını fısıldadığımda irkilerek bana döndü. Ne süredir orada olduğumu hesaplamak ister gibi bakıyordu. Bozuntuya vermeden kendimi zorlayarak da olsa sırıtmaya çalıştım. Gecenin kısıtlı ışığındayken kendimi kastığımı anlayamazdı nasılsa.
+ "uyku tutmadı" dedim biraz huysuz bir edayla.
- "............." Cevap vermedi, yanına gittim sigaramı yakıp ona bakmaya başladım. Sigarasını dişliyordu. Hırsını alırcasına ısırıyordu. bana tepki vermedi, sanki orada yokmuşum gibi davrandı. içim acıyordu, boğazıma oturan yumru nefes alışımı engelliyordu. Normalde ikimiz de bir süre ciddice birbirimize bakar ve kahkahalara boğulurduk. Kimse özür dilemezdi, kavgalarımız unutulur giderdi. O benim hafifçe saçımı çeker, ben onun tutar yanağını ısırırdım.
+ "bu gece bir anda soğudu hava" hala bana bakmıyordu, bana baksa gülüp barışacaktık biliyorum. "Yaz bitiyor sonunda, bak bu sene denize falan da gidemedik fazla…" konuştum konuştum konuştum " geçen sokakta gördüğümüz hamile kediyi hatırlıyormusun?"
Tepki yok.
+ "arka bahçede geziniyordu gene…" sesimin nasıl titrediğini çok iyi hatırlıyorum. Toparlamaya çalışsam da toparlayamamıştım, daha sonra arkasından gelen hıçkırık ve gözyaşları…
Hemen gözlerimi çevirip onun baktığı gibi karşıya bakmaya başladım. Sessizce ağlamaya çalışıyordum ama bu denli sessiz bir gecede bunun imkânsız bir saçmalık olduğunu biliyordum.
+ "özür dilerim." bu iki kelime nasıl çıktı boğazımdan hiç bilmiyorum. Ne kadar da çaresiz hissediyordum.
Bir anlığına, sadece bir saniyeliğine saçımda ellerini hisseder gibi oldum, ama sonradan o his kayboldu. O an çok ihtiyacım olduğundan beynim bana oyun mu oynamıştı yoksa gerçek miydi bilmiyorum.
Kalbim hâlâ ağzımda atıyordu, hâlâ nefes alamıyordum. Merdivenin vereceği bu çarpıntının çoktan geçmesi gerekmiyor muydu?
Her ne kadar tam tersini umsam da, o an bana dokunmadığını içten içe biliyorum. Kafamı okşamaya çalışmayı bırak, bana doğru bakmamıştı bile. Onu görmesem de bunu hissedebiliyordum. Ya da en azından mantığım bana bunu söylüyordu.
- "yarın" dedi ve derin bir nefes aldı "erkenden yola çıkacaksın, durma burada fazla. Git yat uyu." ne denilebilirdi ki buna? ona baktım. Bir anlık göz temasından sonra kafasını çevirip hızlıca (kaçarcasına) çıktı oradan.
Benimle vedalaşırken sımsıkı sarılan, burnumu baş parmağıyla okşayan insan o gece git yat uyu diyip defolup gitmişti. Sonraki yaza kadar bir daha konuşamayacağımızı bile bile öylece gitmişti. (Telefon ve sosyal medya kullanmayan nadir insanlardan biri olarak ilk defa o gece küfretmiştim bu halime, daha sonradan ona ulaşamayınca daha çok edecektim ama işte, son pişmanlık fayda etmiyor)
Saçlarımla oynardı sürekli, avuç içlerime dairler çize çize hikayeler anlatırdı bana…
2 günde ne degişti bilmiyordum. Onu çok kırmıştım biliyordum ama ne demiştim de bu kadar soğumuştu buna cevabım yoktu.
O gece bana "git yat uyu" dedi ve gitti.
Sonrasında ona noldu bilmiyorum. irtibatımız tamamiyle kesildi.
Konuşmadık.
Ertesi yaz büyük bir heyecan ve umutla izmire gittiğimde taşındıklarını öğrendim. Üst katımız boşalmıştı. Ki sonradan başka kiracı da girmedi oraya, ev sahibi kendi oğluna hazırladı orayı.
Arada haberlerini alıyorum mahalledeki diğer tanıdıklarından. Normalde üniversiteyi bitirmesi lazımdı bu sene ama sınıf tekrarı yapmış. iyice boşlamış herşeyi.
2 buçuk senedir fotoğraflarda bile görmediğim onu o kadar çok özledim ki. Elimde beraber yüzlerce fotoğrafımızın olduğu bir flaş vardı. Flaşı da onu kaybettiğim gibi bir anda kaybettim. Her yeri altına üstüne getirsem de bulamadım bir türlü. Yemin ediyorum koltuk arkadalarından tut kışlık montlarıma kadar her şeyi araştırdım. Ama yok.
Köpek gibi merak ediyorum onu. Neler yaptı, nasıl geçiriyor zamanını, mutlu mu değil mi, hala sigaralarını dişliyor mu, bende alerji yapıyor diye sürekli kestiği o sakallarını ben olmayınca uzattı mı?
Bana sürekli anlattığı ama görmemin bir türlü nasip olmadığı o kıza ne oldu? Açılabilmiş miydi ona? Belki de sevgili olmuşlardı..
Merdivenden koşarak çıktığım için (!) sıkışan o kalbim onu her düşündüğümde sıkışmaya devam ediyor. Ne merdivenmiş anasını satayım… Hâlâ düşündükçe nefesimi kesiyor.
Boğazımdaki yumru hâlâ orada. Bana "git yat uyu" dedigi geceden beri (onu gördüğüm son geceden beri) gerçekten ağladığımı hatırlamıyorum. Sinirden çoğu kez ağlarım ama acıdan… sanmıyorum.
O yumru küçüleceğine büyümeye devam ediyor. Neden bilmiyorum ama gecenin üçünden bu yana bana bunları yazdıran bir şeyler var içimde. Şuan saat beşi geçti ve güneşin doğmasına az kaldı. Bir türlü uyuyamıyorum, gözlerim kapanmakta ama bilincim açık kalmakta o kadar ısrarlı ki…
Bana bunları yazdıran o şeyler "Canımı yakanın ağzına sıçacağını söylüyordun. Canımı yakıyor yokluğun, hani nerdesin?" dememi istiyor.