bilim, insan aklının sorularını yanıtlar. gerçekleşen herhangi bir olayın arkasındaki sır perdesini aralamaya yönelik atılan cesur adımların adıdır. bilgi gerektirir. çağın en büyük sorunlarından biri hiç kuşkusuz cehalettir. ve de haliyle cehaletin örgütlü bir çekilde atağa geçmesidir. tıpkı evrim denilen ve an itibarıyla yeryüzündeki canlılığı en net açıklamaya yönelik çözümler ortaya koyan yüz yılı aşkın süredir gelişmeye devam eden yöntemi "biz şimdi maymundan mı geliyoruz?" gibi hayli trajikomik bir önermeyle çürütme teşebbüslerini seyretmek gibi.
darwin, türlerin kökenini yayınlarken daha radikal bir görüşü aslında ortaya koymaktaydı. hepimiz, aynı ortak atadan geldiğimizi düşünüyordu. ki bu düşünceye iten şey ise bilimin ta kendisiydi. doğal seçilim, mutasyon, dna, genetik, kalıtım, gibi kavramlar literatüre kazandırıldıkça bu önerme, giderek yaşamı okuyan değerli bir yönteme dönüşüyordu.
Oysa darwin yazdığı makalelerin hiç birinde ne din, ne de tanrı hakkında bir görüş ortaya koymamaktaydı. Peki o zaman kökten dincilerin neden bu denli tepkisini almıştı? Yanıt basitti. yaradılışçılara göre dünya, yaklaşık 7000 yıl önce, tanrı tarafından yaratılmıştı. ve her canlıyı birbirinden bağımsız bir şekilde yarattığına inanıyorlardı.
oysa bugün bilimsel veriler ışığında dünyanın yaklaşık dört buçuk milyar yaşında olduğunu biliyoruz. ve bilinen en eski atalarımız afrikada yaklaşık 200 bin yıl önce yaşadıklarını bilimsel verilerle ortaya koyduk. bugün NASA ve benzeri birçok kurum ve kuruluşun birbiri ardına yaptığı keşifler neticesinde evrenin merkezinin dünya olmadığını görüyoruz.
darwin'in en büyük suçu tabulara savaş açmasıydı. bruno'yu italya'da diri diri yakanlar, şimdiler de o meydandaki bruno heykelini görebiliyorlar mıdır bilinmez. bilimin açtığı yolda ilerleyenler insanlığın zihinsel sıçramalarına büyük ölçüde katkı sağladıkları gün gibi ortadadır