türkiye'ye has dinamiklere bağlı bir durum değildir. yaşayıp geçtiğimiz 15 sene boyunca ulus devletler afyon başı gibin çatırdayıp zayıfladı dünya genelinde. bu küreselleşme iklimi her şeyi kolaylaştıracak sanılırken taş üstüne taş koymak gerçek bir mesele halini alıyor artık. örneğin ben mısır'dan gürcistan'a havlu getirip satabiliyorum ama bir bürom yok. ben 3+1 evimin bilgisayar odasından kaç tane esnafın işini gücünü sikip atıyorum, kaç çocuğu aç bırakıyorum, bunu ben dahil kimse bilmiyor.
hal buyken insanların artık tek isteği stabilizasyon. bunun için neyi feda edeceklerinin hiçbir önemi yok. bu psikolojik erozyon da kısa vadeli düşünen, icraatçı ve otoriter yönetimlere zemin hazırlıyor. bakın mesela donald trump. müflis bir bok çuvalı olmasına rağmen hatrı sayılır sayıda insanı iyi bir ekonomiyi gerekirse zorla getireceğine inandırdı. bir bok yiyemeyecek, ama alıcısı var mı ? var. ya da emmanuel macron. çalışma saatlerini arttırmak, 7/24 ticaret gibi uygulamaları fransızlara bindirdikçe şu an milletvekili olmayı geçin, üyesi bile olmadığı sosyalist parti'yi sonraki seçimlerde de iktidara taşıyacağına inanılıyor.
işte buna rıza üretimi derler hajum. rıza genellikle sopayla üretilir, ama sopayla üretilen o rıza partileri iktidar yapar. akp bunun farkında olan tek parti. haliyle 14 yıldır iktidarda.
not: hala sağ - sol diye bir kamplaşma kaldığına inanan ruh hastalarını gördükçe artık midem bulanıyor, sürüne sürüne buzdolabına gidip yoğurt yemek istiyorum vallaxi.