sözlük yazarlarının itirafları

entry163148 galeri video563 ses32
    136913.
  1. ''kollarını göster. nasıl oldu bu iz?'' dedi bu sabah doktor. ''hatırlamıyorum.'' dedim. ''ama tek bildiğim bu dikişler yüzünden bir zamanlar polis kolejinden ayrılmak zorunda kaldım.''

    ara ara gelen baş dönmelerim yüzünden bu sabah doktora gitmek zorunda kaldım. zorunda kaldım, çünkü bana kalsa gitmeyecektim. ama hastaneye gidip görünmem konusunda biri ısrar ediyordu, kıramadım. gittiğim doktor başımın dönmesi durumu haricinde başka şeylerle de ilgilendi. kolumdaki iz gibi mesela. ben de sakin kalmaya çalışıp, işi yokuşa sürmeden verdim sorularının beklediği cevapları. tek istediğim bir an önce hastaneden çıkmaktı.

    ''peki kolunun bu pazı kısmındaki çizik nasıl oldu?''
    ''bir kavgada oldu sanırım, hatırlamıyorum.''

    kafasını sallıyordu önündeki kağıda bir şeyler yazarken. sorduğu sorularda ve verdiğim hiçbir cevapta, daha önce duyduğu cümleler yer almıyordu belli ki. ama aslında yanılıyordum böyle düşünürken. emindim insanoğlunun en berbat türlerine en ince ayrıntısına kadar tanıklık etmek zorunda kalmış olduğuna. kısa boylu ve hafif toplu bu adamın mesleği, belki de dünyanın en geçersiz olan mesleğiydi. en hayalperest mi yoksa? öleceğini bildiği insanları kurtarmaya çalışmak. doktorluk.. ölümü dizginleyemeyeceğini bilen doktorun üzerinde yoğunlaşabileceği tek konu, acısız bir yaşam ve dolayısıyla acısız bir ölümdür. yani ''ben acılara dayanırım, nasıl olsa öleceğim'' diyen birinin beyaz önlüklülere ihtiyacı olmaz. keyfe keder bir meslektir doktorluk. aslında tiyatroculara, sanatçılara benziyorlar. onlar gibi, 'şu anı' iyileştirmeye çalışıyorlar ve en önemlisi ölümü unutabiliyorlar. o yokmuş gibi mesleklerini icra etmeye devam ediyorlar. doktorluk dışındaki tüm mesleklerde, mesleğinde başarılı olanların ölümsüz eserleri, kendilerinden sonra var olacak yapıtları olur. bunlar bir avukatın adıyla anılan yasadan, bir kaporta ustasının yeniden hayat verdiği hurda arabaya kadar gider. ama doktorun en sağlam yaptığı insan bile en fazla 50-60 yıl yaşar. onun için, doktor isimleri de sadece hastanelerdeki bölümlere, tıp fakültelerindeki amfilere verilir. gönüllerini almak için. bir zamanlar iyileştirdikleri, ölümden kurtardıkları insanların 'mezarlarına' verilemeyeceğine göre isimleri, ancak kendi alanlarında yaşamaya devam eder. oysa belki de mezarlıklara verilmelidir adları. ''doktor x sayesinde bu kadar uzun yaşadık ve rahat öldük!'' benzeri yazılar süslemelidir mezarlıkların girişini.

    her neyse. arada gelen baş dönmesi şikayetiyle gittiğim hastanede, önce filmimi çektiler. sonra filmle beni alt kata yolladılar. basamaklardan yavaş yavaş inerken, bir yandan da bir hastalığımın olup olmaması konusunun aslında o kadar da önemli olmadığını düşünüyordum. tabii kendim için. ama ailemin yanına, yani hayata henüz 3-4 ay önce dönmüştüm. şüphesiz ki onlar için önemliydi. kabul etmeliyim, buraya dönmem belki de en büyük adımdı hayatın içine atılan. yıllardır hiçbir şeye ait olmayan ben, artık bir devletin himayesindeydim. yıllardır kuralsız yaşayan ben, kurallara uyduğum takdirde toprakları üzerinde özgürce yaşamama izin verecek bir devletin vatandaşıydım. doğarken kazandığım, 19 yaşlarımda isteyerek kaybettiğim her şeyi geri almaya çalışıyordum şimdi. kimliğimi, insanlığımı, ailemi..

    beyaz kapının üzerinde, doktorun isminin yazdığı sarı demir plaketin biraz altına üç kez vurdum. ''girin'' sesi geldi. girdim. gözlüklü, kısa ve zayıf bir adam oturuyordu içeride. güler yüzlüydü. eliyle oturabileceğimi işaret etmişti. oturdum ve elimdeki filmi uzattım. on saniye kadar bakıp kenara koydu. benimle konuşmaya başladı. sanki filmlerle değil, insanlarla ilgilen bir psikologdu. ''evet, sorun nedir?'' dedi. şaşırmıştım. çünkü bunu onun açıklaması gerekiyordu. ''neden yeteri kadar uyumuyorsun, neden sağlığına dikkat etmiyorsun, bunu soruyorum'' diye ekledi. tartışmaya niyetim yoktu. başladım konuşmaya ben de. düşündüklerimi, yaptıklarımı, deli cesaretimle göze aldıklarımı anlattım.
    '' sorunumun ne olduğuna siz karar verin o halde. ben sadece yaptıklarımı anlatayım. 18-19 yaşlarımda, ailemden ve şehrimden ayrılıp gittim...''
    yaklaşık 15-20 dakika boyunca, 3-4 soruyla kesilen bir konuşma yaptım. her cümlemin sonunda gözlüklü doktorun gözlerinin çapı daha da büyümüştü. ilk defa yeni bir insan türüyle karşılaşıyor olabilirdi. ve konuşmamın sonunda şu sözler çıkmıştı ağzımdan; ''ancak, artık tek kurtuluşumun ailemin yanına, evime dönmek olduğunu anladım. artık, iyi ve mutlu bir insan olabilme ihtimalimi geri istiyorum. kimliğim var ve yaşamak istiyorum. dinlemek istediniz, şimdi de sorunumun ne olduğuna karar verin.''

    gerçekten de öğrenmek istiyordum bunu. yani sorunumun 14-15 yaşlarımda başlayan garip düşüncelerimin ve giderek canavarlaşmış beynimin nedenlerini öğrenmek istiyordum. birkaç saniye baktı bana. ağzını açtı ve teknik mesleki terimlerle konuşmaya başladı. ve sıra benim de anlayabileceğim cümlelere geldi. ''uykusuzluk, gerçek dünyadan istemli kopma, kendi bildiğini yapman, birçok kavramı ve kuralları reddetmen ve tek doğrunun kendininki olduğunu düşünmen. tabii bir de hiçbir zaman tıbbi yardım görmemiş olduğunu göz önüne alırsak, bütün bunlar katlanarak çevrende bir kabuğa dönüşmüş. ama anlaşılamayan tek bir şey var. o da kırılması bu imkansız kabuğunu sen kendi başına nasıl deldin? nasıl anlayabildin yaşadığın hayatın yanlışlığını? aileni özlediğin için onlara döndüğünü sanmıyorum. elbet de bu da var ama sırf bu nedenden olmasa gerek. belki de korktun. o şekilde yaşadığın sürece bir gün belki de öleceğini düşündün, korktun ve geri döndün.''

    ölümden korkma fikri ilginçti. çünkü bu korkuyu hiç hissetmemiştim. kabul etmeliyim ki etkilenmişti geçmişimden. ilginç bir vakaydım. üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken. emekliliği için planladığı kitabının en az 20-30 sayfasında yer alabilirdim bu tür vakalarla ilgilenen doktorların.

    evet bir hastalığım yoktu. tabii geçmişimden izler taşıyan ve yok etmeye çalıştığım zihnimin bir bölmesini saymazsak. benim de tahmin ettiğim gibi, uykusuzluktan oluyordu bu baş dönmeleri. en az 7 saat uyumamı ve bir süre bol bol istirahat etmem gerektiğini söyledi doktor. yıllarca doktora gitmemiştim. bugün o zinciri de kırdım, bunu fark ettim. ''işte dünya'' dedim. ''işte reddettiğin o medeniyet, kurumlar, kurallar.. daha ne istiyorsun? gerçek hayata hoş geldin!'' hoş bulduk..
    36 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük